Duha suresi 11. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ ﴾ [الضحى: 11]
ayet arapça & türkçe okunuşuVe emmâ bini’meti rabbike fehaddiś [Duha: 11]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
Yalnızca Rabbinin nimetini anlat. [Duha: 11]
Duha Suresi 11. ayet tefsiri
Birinci tâlimat yetimlerle alakalıdır. Yetîmi ezmemek; onu zayıf görüp küçümseyerek üzmemek istenir. Onun maddeten ve mânen tüm haklarının korunması ve en küçük bir hakkının yenmemesi tâlimatı verilir. Çünkü Efendimiz ( s.a.s. ) yetimliği tatmış ve hakkındaki ilâhî lütfu görmüştü. Yetîm büyüyen, yetîmin hâlinden daha iyi anlar. Bu sebeple yetimlik zamanında kendi gördüğü ilâhî lütfu, ümmetinin yetimlerine göstermekle mesul tutuldu. Bu yüzdendir ki Resûlullah ( s.a.s. ) yetimlere son derece alaka gösterir, tüm ihtiyaçlarını karşılar, müslümanları da bu hayırlı amele teşvik ederdi:
“ müslümanlar içinde en hayırlı ev; içinde yetîme iyi muamele edilen evdir. müslümanlar içinde en kötü ev de yetîme kötü muamele edilen evdir. ” ( İbn Mâce, Edeb 6 )
“ Bir kimse, müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak yedirip içirmek üzere evine götürürse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, Allah Teâlâ onu mutlaka cennete koyar. ” ( Tirmizî, Birr 14/1917 )
“ Bir kimse sırf Allah rızâsı için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap yazılır... ” ( Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 250 )
Merhamet Ummanı Efendimiz ( s.a.s. )’in şu örnek davranışı ruhları tesir altına alıp mü’mini yetimlerin hâmisi olmaya yönlendirme bakımından ne kadar güzeldir:
Beşir b. Akrabe ( r.a. ) şöyle anlatıyor:
“ Uhud günü Resûlullah ( s.a.s. ) ile karşılaştım.
«−Babam ne durumda?» diye sordum.
«−Şehîd oldu, Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun!» buyurdu. Ağlamaya başladım. Beni aldı, başımı okşadı ve devesine bindirdi. Sonra da:
«−Ben baban, Âişe de annen olsun istemez misin?» buyurdu. Ben de:
«−Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah, tabiî ki isterim!» dedim.
Şu anda saçlarım ağardığı hâlde, Resûlullah’ın mübârek elinin değdiği yerler hâlâ siyah kalmıştır. ” ( Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, VIII, 161; Ali el-Müttakî, Kenzu’l-ummâl, XIII, 298/36862 )
İkinci tâlimat el açıp bir şey isteyen veya ilim ve benzeri herhangi bir talepte bulunan kimseyle alakalıdır. Bunları azarlamak, onlara sert konuşmak yasaklanır, onlara iyi davranmak emredilir. Eğer bir kimse maddi mânada bir hâcetini dile getirdiğinde, şayet imkân varsa ona yardım edilmelidir. Eğer yardım etme imkânı yoksa yumuşak sözle ve nezaketle özür beyân edilmelidir. Fakat hiçbir şekilde azarlamak, sert davranmak ve kovmak caiz değildir.
Allah dostlarından Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu ( k.s. )’un şu davranışı bu konuda ne güzel bir örnektir:
Sâmi Efendi ( r.h. )’in bir Anadolu seyahati esnâsında Ürgüp’te bir kişi otomobillerini çevirerek kendisinden sigara parası ister. Bir sehâvet güneşi olan Sâmi Efendi, bâzı yol arkadaşlarının içten itirazlarına rağmen:
“ –Mademki istiyor, vermek lâzım ” diyerek, etrafındakilerin şaşkın bakışları arasında adamın istediği parayı hiç düşünmeden verir. Buna memnun olan fakir de niyetini değiştirip:
“ –Şimdi gidip bununla ekmek alacağım ” diyerek sevinçle oradan ayrılır.
Bu hâdise aynı zamanda sadaka olarak verilen malın helâlliği ve niyetin temizliği karşılığında meydana gelen iyilik ve güzellik tecellîsine dâir açık ve ibretli bir misaldir.
Diğer ibretli bir misal de meşhûr sûfî Hasan Basrî ( k.s. )’tan:
Bir derviş, Hasan Basrî hazretlerinden bir şey istemişti. O da hemen ayağa kalkıp gömleğini çıkardı ve dervişe verdi.
“ –Ey Hasan, eve gidip oradan bir şeyler verseydin ya! ” dediler. Hasan Basrî ( k.s. ) şöyle cevap verdi:
“ –Bir defâsında bir muhtaç mescide geldi ve; «Karnım aç!» dedi. Biz gaflet ettik, hemen yiyecek getirmedik. Onu mescitte bıraktık ve evlerimize gittik. Sabah namazına geldiğimizde bir de baktık ki, zavallı ölmüş. Kefenleyip defnettik. Ertesi gün, bir zuhûrat olarak, fakiri sardığımız kefenin mihrapta durduğunu ve üzerinde; «Kefeninizi alın, Allah kabul etmedi!» yazdığını gördük. O gün; «Bundan sonra bir ihtiyaç sahibini gördüğümde onu bekletmeyeceğim, hemen ihtiyâcını göreceğim» diye yemin ettim. ” ( Topbaş, Faziletler Medeniyeti, II, 308 )
Âyette bahsedile اَلسَّٓائِلُ ( sâil )den maksat “ soru soran kişi ” de olabilir. Buna göre soru soran kimse ne kadar karışık sual tevcih ederse etsin, her halükarda ona şefkatle cevap vermek gerekir. Böyle durumlarda kızmak, azarlamak ve kovmak câiz görülen bir davranış değildir.
Üçüncü tâlimat ise Allah’ın nimetlerini şükrân ve minnetle anmak ve anlatmakla alakalıdır. Âyette bahsedilen “ nimet ”, Allah Teâlâ’nın Efendimiz ( s.a.s. )’e verdiği ve vermeyi va‘dettiği her türlü nimetlerdir. Bunların en büyüğü ise şüphesiz Kur’an ve peygamberlik nimetidir. Bu nimetlerin her birinin kendine münâsip bir anlatma şekli vardır. İnsanın dil ile Allah’a şükretmesi, bütün nimetlerin kendisine Allah’ın bir lütfu olarak verildiğini bilmesidir. “ Nübüvvet nimetini anlatmak ”, tebliğ ve daveti hakkını vererek ve doğru bir şekilde yerine getirmektir. “ Kur’an nimetini anlatmak ”, onu insanlar arasında yaymak ve talimatlarını insanlara anlatmaktır. “ Hidâyet nimetini anlatmak ”, yolunu şaşırmış, sapıklığa düşmüş insanlara doğru yolu göstermektir. Bu işi yaparken de bütün zorluk ve zahmetlere sabırla tahammül etmektir. Bu şekilde her nimete münasip bir şükür ve teşekkür halinde bulunmaktır.
Duhâ sûresinin peşinden gelmekte olan İnşirah sûresi de, Efendimiz ( a.s. )’a olan ilâhî lutuf ve müjdeleri saymaya devam edecektir:
Ömer Çelik Tefsiri
Duha suresi 11 ayeti anlamı - okunuşu
Rabbinin her türlü nimetini şükürle an ve anlat!
Mokhtasar tefsiri
Allah’ın senin üzerine olan nimetlerine şükret ve bunlardan bahset.
Ali Fikri Yavuz
Amma Rabbinin (sana verdiği peygamberlik) nimetini (durma insanlara) söyleyip anlat
İngilizce - Sahih International
But as for the favor of your Lord, report [it].
Duha suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
Ve Rabbinin nimetini an, söyle.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
Və (həmişə) Rəbbinin sənə olan ne’mətindən söhbət aç!
Kuran Araştırmaları Vakfı
Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.
Duha suresi (Ad-Dhuha) 11 ayeti arapça okunuşu
﴿وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ﴾
[ الضحى: 11]
English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- Melike: "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle
- De ki: "Koştuğunuz ortaklardan gerçeğe eriştiren var mıdır?" De ki: "Ama Allah gerçeğe eriştirir. Gerçeğe
- Kendi kendilerine: "Doğrusu siz haksızsınız", sonra kafalarında olan eski inançlarına dönerek: "Ey İbrahim! bunların konuşmayacağını,
- "Rabbimizi tenzih ederiz; doğrusu biz yazık etmiştik" dediler.
- "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi, güçlüdür, çok bağışlayandır."
- Yoksa onlara daha önce bir kitap verdik de ona mı bağlanıyorlar?
- İşte bu kaynar su ve irindir, artık onu tatsınlar.
- Onlar zekat vermezler; ahireti inkar edenler de yalnız onlardır.
- Onlar, işlerinin karşılığını tattılar; işlerinin sonu hüsran oldu.
- Sonra Allah'ın ayetlerini yalan sayıp, onları alaya alarak kötülük yapanların sonu pek kötü oldu.
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Duha indirin:
Duha Suresi mp3 : Duha suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler