Hucurat suresi 11. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴾ [الحجرات: 11]
ayet arapça & türkçe okunuşuYâ eyyuhâ-lleżîne âmenû lâ yesḣar kavmun min kavmin ‘asâ en yekûnû ḣayran minhum velâ nisâun min nisâ-in ‘asâ en yekunne ḣayran minhun(ne)(s) velâ telmizû enfusekum velâ tenâbezû bil-elkâb(i)(s) bi/se-l-ismu-lfusûku ba’de-l-îmân(i)(c) vemen lem yetub feulâ-ike humu-zzâlimûn(e) [Hucurat: 11]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
Ey inananlar! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir addır. Tevbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir. [Hucurat: 11]
Hucurat Suresi 11. ayet tefsiri
Mü’minleri birbirleriyle kardeş yapan Cenâb-ı Hak, onlardan kardeşlik hukukunu yerine getirmelerini ve hususiyle de İslâm kardeşliğini bozacak kötü huylardan uzak durmalarını istemektedir. Burada yasaklanan hususlar şunlardır:
Birincisi; alay etmek: Alay etmek; hakaret etmek, horlamak, aşağılamak ve gülünecek şekilde bir ayıp ve kusura dikkat çekmektir. Kişinin yaptığı işini veya sözünü hikâye, işaret veya imâ ile küçük görmektir. Yahut kişinin konuşmasına, işine, herhangi bir kusuruna veya suratına gülmektir. “ Alay ”, bir şahsı huzurunda gülünecek şekilde sözle veya hareketle tahkir etmek, onunla eğlenmektir. Fahreddin er-Râzî’nin izahına göre; “ kişinin mümin kardeşine tâzim ve hürmet gözü ile bakmayıp, derecesinden düşürerek iltifat etmemesidir. ” Buna göre âyet-i kerîme, “ kardeşlerinizi tahkir etmeyin, küçültmeyin ” buyurmuş olmaktadır.
Aslında “ kadınlar ”, “ kavim ” kelimesinin içinde olmakla birlikte, söz konusu emrin erkek ve kadınlara ayrı ayrı hatırlatılması için bunlar “ kavim ” ve “ kadın ” olarak açıkça belirtilmiştir. “ Kavim ” ve “ kadın ” kelimelerinin cemi ve nekre getirilmesinde şu incelikler vardır:
› Öncelikle İslâm’ın yalnız fertlere değil, birçok kavimlere yayılacağını hatırlatır. İslâm’ın istikbali hakkında bilgi verir.
› Alaya alma işinin zararının büyük olup ona tek başına bir erkek veya kadının devam edemeyeceğine, bunun toplumu ilgilendiren bir problem olduğuna işarettir.
› Alay eden veya maskaralık yapan kişinin yanında çoğunlukla gülüp eğlenecek ve bu şekilde ona arkadaş olacak kimselerin eksik olmayacağına ve bu yüzden tek kişinin topluluğa dönüşerek işin büyüyebileceğine de işaret eder.
Alayı yasaklamanın sebebi, “ Belki o alaya aldıkları kendilerinden daha hayırlıdır ” ( Hucurât 49/11 ) cümlesidir. Alaya alınan ve eğlenilen kişinin, Allah yanında alaya alan kişiden daha hayırlı olma ihtimali daima vardır. Çünkü insanlar yalnız görülebilen halleri bilebilirler; kişinin iç yüzünü, gizli yönlerini bilemezler. Allah yanında tartı tutacak olan ise vicdanların ihlası ve kalplerin takvâsıdır. İnsanın ilmi ise onun Allah yanındaki tartısını tartmağa, iki kalbin gizli meyillerini ölçmeye yeterli değildir. Onun için kimse dış görünüşe bakıp da gözünün kestiğini horlamaya, eğlenmeye cür’et etmesin. Eğer Allah yanında değerli, vakarlı ve saygılı olan bir şahsa hakaret etmiş olursa kendisine büyük bir zulümde bulunmuş olur.
Birisini alaya almanın sonunda insanı nasıl gülünç ve zor bir duruma düşürdüğünü ifade etmesi açısından şu kıssa pek güzeldir:
Bir nahiv âlimi[ 1 ] gemiye binmişti. Sefer esnâsında ilmine mağrur bir şekilde gemiciyle sohbete koyuldu. Gemiciye zaman zaman çeşitli sorular sordu ve muhâtabından “ bilmiyorum ” cevâbını alınca da ona karşı ilmiyle böbürlenerek:
“ –Yazık! Cehâletin sebebiyle ömrünün yarısını hebâ etmişsin ” diyerek alay etti.
Temiz kalpli gemicinin, bu küçük düşürücü davranışa gönlü kırıldı ise de, olgunluk gösterip nahivciye cevap vermedi, sustu. Derken şiddetli bir fırtına çıktı ve gemiyi müthiş bir girdabın içine sürükledi. Herkesi büyük bir telâşın kapladığı o hengâmede gemici, nahivciye döndü ve:
“ –Ey üstad, yüzme bilir misin? ” diye sordu. Nahivci, solmuş sararmış bir vaziyette titrek bir sesle:
“ –Hayır bilmem!.. ” dedi. Bunun üzerine gemici, mahzun bir edâ ile şu mukâbelede bulundu:
“ –Nahiv bilmediğim için benim yarı ömrüm mahvolmuştu, şimdi ise senin bütün ömrün mahvoldu. Zira gemimizin bu girdaptan kurtulma imkânı yoktur. Ey nahivci! Bu deryâda nahivden ziyâde yüzme ilminin daha faydalı ve zarûrî olduğunu bilmiyor muydun?.. ”
İnsan sınırlı bilgisiyle muhâtaplarının hâlini tam olarak bilemez. Zâhire aldanarak yanlış hüküm verebilir. Bu sebeple kimseyle alay etmemeli, onu hakîr görmemeli, işin hakîkatini Allah’a havâle etmelidir. Şâir ne güzel söyler:
Harâbât ehline hor bakma zâhid,
Defîneye mâlik vîrâneler var!
İkincisi; ayıplamak: Bu anlamda kullanılan اللمز ( lemz ) kelimesi; dille yaralamak, kaş göz işaretiyle bir kimseyi karalamak, ayıplamak, kötülemek, yermek, şeref ve haysiyetine leke sürmektir.
“ Birbirinizi ayıplamayın ” hitabında أَنْفُسَكُمْ ( enfüseküm ) kelimesi geçer ve ifade “ kendinizi ayıplamayın ” anlamına da gelir. Buna göre âyet iki ince mânaya işaret eder:
› Müminlerin hepsi bir nefis gibi olduklarından bir mümini ayıplayan kendi nefsini ayıplamış gibi olur. Buna göre mâna: “ Müminleri ayıplamayın, kötüleme ve yerme yapmayın ki kendi nefsinizi ayıplamış olursunuz. ”
› Ayıplanacak şey yapan kimse, kendi nefsini ayıplamış olur. Buna göre ise mâna: “ Bir müminle eğlenmek gibi ayıplanacak ve kendinize leke olacak şeyler yapmayın ki böylece kendinizi ayıplayıp lekelemiş olmayasınız ” demektir.
Şâir şu beytiyle bu konuda ne güzel öğüt verir:
“ Yıkar bir günde neccâr ettiği bünyâdı bir yılda
Gücü ta’mir-i dildir, sehldir hâtır-şikenlikler. ” ( Malatyalı Müverrih Mehmed Râşid )
“ Güç olan şey gönülleri yapıp hoşnut edebilmektir. Yoksa hatır ve gönül kırmak kadar kolay bir şey olmaz. Nitekim dülger, bir yıl emek çekerek yaptığı bir binâyı, kazmayı eline alır almaz, bir günde yıkıp yerle bir edebilir. ”
Üçüncüsü; kötü lakap takmak: İnsanları hoşlarına gitmeyen, küçük düşüren, üzen kötü lakaplarla çağırmak yasaklanmıştır. Bunların en kötüsü, şüphesiz bir mü’mine “ kâfir, münafık, fâsık ” gibi lakaplar takmaktır. Bunun dışında kötü ve pis vasıflarda mesel olmuş bir kısım hayvanların isimlerini de lakap olarak kullanmak doğru değildir. Ancak insanların tanınmasını sağlayan, söylendiği zaman kendilerini üzmeyen, alışılmış güzel mânalı lakaplar bunun dışındadır. Allah Teâlâ, bir insan “ mü’min ” olarak anılmaya başladıktan sonra, sadece isim veya lakapla bile olsa yahut böylece anılmasını gerektirecek bir günaha düşmek suretiyle bile olsa, artık fısk ile, fasıklıkla, günahkârlıkla anılmasını uygun görmemekte ve bunu şiddetle yasaklamaktadır.
Dördüncüsü; sû-i zan beslemek: Zannın hepsinden değil, bir çoğundan sakınmak istenir. Bunlar kötü zanlardır. Resûlullah ( s.a.s. ) bu hususta şöyle buyurur:
“ Kötü zandan sakınınız. Çünkü kötü zan, sözlerin en yalanıdır… ” ( Buhârî, Edeb 58; Müslim, Birr 28 )
Âyetteki ifadeden anlaşıldığı üzere, bir kısım zanlar günah olduğu halde, bir kısmı güzeldir, mübahtır. Söz gelimi Allah, Peygamber ve mü’minler hakkında hüsn-ü zanda bulunmak, aksini gerektirecek ciddi bir durum olmadığı sürece insanlar hakkında güzel zanlar beslemek bu kısma girer. Zaman zaman da elde başka delil olmadığı için zanna dayanarak hüküm vermek gerekebilir. Mesela insanlar arasında karar verme zorunluluğu olan pek çok hususta, mutlak gerçeği bilmek mümkün olmadığından galip zanna dayanılarak hüküm verilir. Bazan sû-i zan beslemenin gerektiği yerler de olur. Her türlü günahı pervasızca işleyen, hüsn-ü zannı gerektirecek bir görüntüsü olmayan kişi ve toplumlar hakkında hüsn-ü zan beslemenin bir anlamı yoktur. Bunda gaye ise o kötü insanların şerlerinden kendimizi korumaktır. Yasak olan sû-i zan ise, kişinin başka birine sebepsiz yere sû-i zan beslemesi, başkaları hakkındaki kanaatlerinde hep sû-i zannı ön planda tutması, yahut dış görünüş ve hareketleri itibariyle temiz ve dürüst görünen kişiler hakkında kötü zan beslemesidir.
Beşincisi; tecessüs yapmak: اَلتَّجَسُّسُ ( tecessüs ), dikkat ve gayretle gizli olan şeyleri araştırmak demektir. Bundan hareketle bazı gizli şeyleri araştıran kimseye casûs denilir. Bununla insanların gizli yönlerini araştırmak, kusurlarını soruşturmak, iki kişinin konuşmasına kulak kabartmak, komşuların evlerinin içini merak etmek, çeşitli yollarla başkalarının aile hayatlarını ve şahsi davranışlarını araştırmak, öğrenmeye çalışmak gibi hususlar yasaklanmıştır. Resûlullah ( s.a.s. ) şöyle buyurur:
“ Ey diliyle iman edip de kalplerine iman tam olarak yerleşmeyen kimseler! Müslümanları gıybet etmeyin, onların kusurlarını da araştırmayın! Kim müslümanların kusurlarını araştırırsa Allah da onun kusurlarını araştırır. Allah kimin kusurlarını araştırırsa onu evinin içinde bile olsa rezil eder. ” ( Ebû Dâvûd, Edeb 35/4880; Tirmizî, Birr 85/2032 )
Efendimiz ( s.a.s. ) şöyle buyuruyor:
“ İnsanların ayıplarının, gizli hallerinin peşine düşüp araştırmaya kalkışırsan, onların ahlâkını bozarsın veya buna yakın bir şey yapmış olursun. ” ( Ebû Dâvûd, Edeb 37 )
Nitekim Hz. Ömer’le alakalı şu hâdise insanların gizliliklerini araştırmanın kötülüğü hakkında güzel bir misal teşkil eder:
Hz. Ömer Medine’de geceleyin karakol gezerdi. Bir gece bir evde şarkı söyleyen bir adamın sesini işitti, duvardan aştı içeri girdi, baktı ki yanında bir kadın, bir de şarap var. “ Ey Allah’ın düşmanı! ” dedi, “ Sen günah işleyeceksin de Allah seni gizleyecek mi sandın? ” Adam: “ Sen de acele etme ey müminlerin emiri! ” dedi, “ Ben bir günah işledim ise sen üç konuda günah işledin: Allah Teâlâ «Birbirinizin gizli hallerini ve kusurlarını araştırmayın ” ( Hucurat 49/12 ) buyurdu, sen gizliliği araştırdın. Allah Teâlâ «Evlere kapılarından girin» ( Bakara 2/189 ) buyurdu sen duvardan aştın. Allah Teâlâ «Ey iman edenler! Başkalarına ait evlere, sakinlerinin iznini almadan ve onlara selam vermeden girmeyin» ( Nûr 24/27 ) buyurdu. Sen benim yanıma izinsiz girdin.” Bunun üzerine Ömer ( r.a. ), “ Nasıl şimdi sizi affedersem, sizde hayır var mı? Yani sen de beni affeder, tevbe eder misin? ” dedi. O da “ evet ”, dedi, bu şekilde bıraktı, çıktı.
Bu hususta Hâtem-i Esamm Hazretleri’nin şu misâli ne kadar ibretlidir:
Zayıf, dertli ve perişan bir kadınla konuşuyordu. Kadın, derdini yana yakıla anlatırken, o heyecan içinde kendisinden gayr-i ihtiyârî olarak çirkin bir ses duyuldu. Kadın, bir mum gibi eridi, ezildi, mahvoldu. Şeyh Hazretleri ise, hiçbir şey duymamış gibi muazzam bir vakarla kadına baktı ve elini kulağına götürerek:
“ –Söylediklerinizi duymuyorum, çok ağır işitiyorum, yüksek sesle konuşunuz, bağırınız! Ben sağırım! ” dedi.
Hatâsının gizli kaldığını zanneden zayıf, dertli ve perişan kadın, bir anda hayâta avdet etmiş gibi ferahladı.
Hiçbir milletin muâşeret edebinde misli görülmemiş derecede hârika bir incelik olan bu davranışı, Hâtem Hazretleri’ne “ Esamm: Sağır ” lâkabını taktırdı. Zira bu hâdiseden sonra da Hâtem Hazretleri, edeb gözetip o kadın vefât edinceye kadar halk arasında kendini sağır olarak gösterdi. Ancak kadının vefâtından sonra etrafındakilere:
“ –Artık kulaklarım duyuyor; normal sesle konuşabilirsiniz! ” dedi.
Kardeşlik bağlarını kopardığı için yasaklanan bir diğer husus:
Altıncısı; gıybet etmek: اَلْغ۪يَبةُ ( gıybet ), bir kimsenin arkasından, onun hakkında sevmediği bir şeyi söylemektir. O kimse söylenen şeyi gerçekten yapmış ise söylenen söz gıybet olur, yapmamış ise iftira olur. Nitekim Resûlullah ( s.a.s. ) bir gün:
“ –Biliyor musunuz, gıybet nedir? ”diye sormuştu. Ashâb-ı kirâm:
“ –Allah ve Rasûlü daha iyi bilir ” karşılığını verdi. Peygamberimiz ( s.a.s. ):
“ –Gıybet, din kardeşinden, onun hoşlanmayacağı bir şekilde bahsetmendir ” buyurdu. Yanındakilerden biri:
“ –Söylediğim ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz? ” diye sordu. Allah Resûlü ( s.a.s. ):
Hucurat suresi 11 ayeti anlamı - okunuşu
Ey iman edenler! Bir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin; belki de o alaya aldıkları kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler; belki o alaya aldıkları kendilerinden daha hayırlıdır. Birbirinizi ayıplamayın; birbirinizi incitici, aşağılayıcı kötü lakaplarla çağırmayın. Bir insan iman ettikten sonra onu fâsıklığı çağrıştıran bir isimle çağırmak ne kötü bir davranıştır ve böyle yapıp imandan sonra fâsıklık damgası yemek de ne kötüdür. Bu tür davranışların ardından kim tevbe edip Allah’a yönelmezse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.
Mokhtasar tefsiri
Ey Allah`a iman edenler ve Allah`ın dini ile amel edenler! Sizden bir topluluk diğer bir topluluk ile alay etmesin. Olur ki alay edilenler, Allah katında alay edenlerden daha hayırlıdırlar. Burada dikkat edilmesi gereken husus Allah katında kimin hayırlı olduğudur. Kadınlar da başka kadınlar ile alay etmesinler. Olur ki alay edilen kadınlar, kendileri ile alay eden kadınlardan daha hayırlıdırlar. Sakın kardeşlerinizi ayıplamayın. Çünkü onlar makam olarak sizinle aynı makamdadırlar. Ve sakın birbirinize hoşlanmadığınız (kötü) lakaplar takmayın. Tıpkı Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-`in gelişinden önce Ensar`dan bazı kimselerin yaptığı gibi. Sizden kim böyle yaparsa, işte o kimse fasıktır. İmandan sonra fasıklık sıfatı ile sıfatlanmak ne kötü bir özelliktir. Kim bu günahlardan tövbe etmezse, işte onlar işledikleri bu masiyetleri sebebi ile kendi nefislerini helaka sürükleyerek kendilerine zulmetmiş olanlardır.
Ali Fikri Yavuz
Ey iman edenler! Bir kavim, diğer bir kavimle alay etmesin; olur ki, alay edilenler kendilerinden daha hayırlı bulunurlar. Bir takım kadınlar da diğer kadınlarla eğlenmesin; olur ki eğlenceye alınanlar kendilerinden daha hayırlı olurlar. Hem birbirinizi ayıblamayın ve kötü lâkablarla atışmayın. İmandan sonra fasıklıkla adlanmak ne kötü isimdir!... Kim de tevbe etmezse, işte onlar kendilerine zulmedenlerdir
İngilizce - Sahih International
O you who have believed, let not a people ridicule [another] people; perhaps they may be better than them; nor let women ridicule [other] women; perhaps they may be better than them. And do not insult one another and do not call each other by [offensive] nicknames. Wretched is the name of disobedience after [one's] faith. And whoever does not repent - then it is those who are the wrongdoers.
Hucurat suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
Ey inananlar, içinizden bir topluluk, başka bir toplulukla alay etmesin, olabilir ki alay edilenler, öbürlerinden daha hayırlıdır ve kadınların bir kısmı da başka kadınlarla alay etmesin, olabilir ki alay edilen kadınlar, öbürlerinden daha hayırlıdır ve birbirinizi kınamayın ve kötü lakaplarla çağırmayın; inançtan sonra buyruktan çıkmışlara ait adlar, ne de kötüdür ve kim tövbe etmezse artık onlar, zulmedenlerin ta kendileridir.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
Ey iman gətirənlər! Bir qövm digərini lağa qoymasın. Ola bilsin ki, onlar (lağa qoyulanlar) o birilərindən (lağa qoyanlardan Allah yanında) daha yaxşı olsunlar. Qadınlar da bir-birinə (rişxənd eləməsinlər). Bəlkə, onlar (rişxənd olunanlar) o birilərindən (rişxənd edənlərdən) daha yaxşıdırlar. Bir-birinizə tə’nə etməyin (ayıb tutmayın) və bir-birinizi pis ləqəblərlə (ey kafir, ey fasiq, ey münafiq və i. a.) çağırmayın. İman gətirdikdən sonra fasiq adını qazanmaq necə də pisdir. Məhz tövbə etməyənlər zalımlardır! (Özlərinə zülm edənlərdir!)
Kuran Araştırmaları Vakfı
Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.
Hucurat suresi (Al-Hujuraat) 11 ayeti arapça okunuşu
﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِّن قَوْمٍ عَسَىٰ أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاءٌ مِّن نِّسَاءٍ عَسَىٰ أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ ۖ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ ۖ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ ۚ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ﴾
[ الحجرات: 11]
ياأيها الذين آمنوا لا يسخر قوم من قوم عسى أن يكونوا خيرا منهم ولا نساء من نساء عسى أن يكن خيرا منهن ولا تلمزوا أنفسكم ولا تنابزوا بالألقاب بئس الاسم الفسوق بعد الإيمان ومن لم يتب فأولئك هم الظالمون
سورة: الحجرات - آية: ( 11 ) - جزء: ( 26 ) - صفحة: ( 516 )English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- Giydiklerini temiz tut.
- Göklerin ve yerin Rabbi, Arşın Rabbi onların vasıflandırmalarından münezzehtir.
- Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak
- Görmüyorlar mı ki, Biz yeryüzünü etrafından gitgide eksiltmekteyiz. Hüküm Allah'ındır, O'nun hükmünü takip edip bozacak
- Ey İnananlar! Gıyabında Kendisinden, kimin korktuğunu ortaya koymak için, (ihramlıyken) elinizin ve mızraklarınızın ulaştığı avdan
- Kendi kendilerine: "Doğrusu siz haksızsınız", sonra kafalarında olan eski inançlarına dönerek: "Ey İbrahim! bunların konuşmayacağını,
- İmanı inkara değişenler, şüphesiz Allah’a bir zarar veremiyeceklerdir. Elem verici azab onlaradır.
- Hayır, olmaz... Orada sırtını çevirip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi
- İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz; fakat, Allah'ın
- Söyleyin; akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayız?
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Hucurat indirin:
Hucurat Suresi mp3 : Hucurat suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler
Kuran Suresi sitesi, sevgili kitabı ve arındırılmış Sünnet'i hizmet etmek, Kuran ve Sünnet müfredatında şeriat bilimlerini kolaylaştırmak, bilginin öğrencilerine önem vermek ve şeriat bilimlerini kolaylaştırmak amacıyla mütevazı bir girişim olarak kurulmuştur ve bize desteğinizden memnunuz ve Yüce Allah'tan bizi şerefli bir şekilde kabul etmesini ve amellerimizi kabul etmesini diliyoruz. .