Fussilet suresi 35. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ ﴾ [فصلت: 35]
ayet arapça & türkçe okunuşuVemâ yulakkâhâ illâ-lleżîne saberû vemâ yulakkâhâ illâ żû hazzin ‘azîm(in) [Fussilet: 35]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
Bu, ancak sabredenlere vergidir; bu ancak o büyük hazzı tadanlara vergidir. [Fussilet: 35]
Fussilet Suresi 35. ayet tefsiri
İbn Abbas ( r.a. ) şu açıklamayı yapmıştır:
“ 34. âyette ifade edilen «en güzel yol»dan maksat, öfkeliyken sabretmek ve kötülüğe mâruz kalındığında bağışlamaktır. İnsanlar bunu başardıkları takdirde, Allah onları muhâfaza eder, düşmanları da onların önünde eğilir ve candan bir dost gibi olur. ” ( Buhârî, Tefsir 41/1 )
Yüce rabbimizin açıkça bildirdiği gibi elbetteki yilikle kötülük bir olmaz. İyilik kalplere pozitif enerji verir, kötülük kalbin nurunu söndürür, kuvvetini giderir. İyilik ve dürüstlük, gönülleri fetheden mânevî bir iksirdir. İyiliğin çok çeşitleri vardır. Kendimize yapılan kötülükleri affetmek bir iyiliktir. Kötülüğü affetmekle beraber, üstelik kötülük yapan o kişiye bir de iyilik yapabilmek daha faziletli bir iyiliktir. Esasen taşlaşmış kalpleri yumuşatıp eritecek, düşmanlıkları giderecek, kaynayan öfkeleri yatıştıracak ve en amansız düşmanları sımsıcak dost yapacak sır bunda gizlidir. Fakat bunu başarmak, konuşulduğu kadar kolay bir iş değildir. Bunu başarabilmek, büyük bir ahlâkî kemal, ruhî kıvam, sarsılmaz bir sabır ve yüksek bir fazilet ister.
Güzel isimlerinden biri اَلْعَفُوُّ ( Afüvv ) yani “ Çok Affedici ” olan Cenâb-ı Hak kullarının affedici olmasını ister. Affetmeyi seven mü’minlerin örnek alınmaya değer kullar olduğunu bildirir. Çünkü onlar gerçekten de zor olan bir işi yapmış, nefislerini bertarâf ederek affedicilik ve ayıp örtücülük vasfını kazanmışlardır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“ Bununla beraber bir insan dişini sıkar, sabreder ve kendisine haksızlıkta bulunanı bağışlarsa, şüphesiz bu, nefse hâkimiyet, azim ve kararlılık gerektiren büyük bir fazilettir. ” ( Şûrâ 42/43 )
Resûlullah ( s.a.s. ) buyurur:
“ …Kul başkalarının hatâlarını affettikçe Allah da onun şerefini ziyâdeleştirir... ” ( Müslim Birr 69; Tirmizî, Birr 82 )
“ Gereğini yapmaya gücü yettiği hâlde öfkesini yenen kimseyi Allah Teâlâ, kıyâmet günü herkesin gözü önünde çağırır, hûriler arasından dilediğini seçmekte serbest bırakır. ” ( Ebû Dâvûd, Edeb 3/4777; Tirmizî, Birr 74 )
Şahsına yapılan hatâlar karşısında sessiz kalmak ve onları affetmek, ilk bakışta bir âcizlik gibi görünse de hakîkatte fevkalâde yüksek bir haslettir. Kolayca affedivermek, günah ve kusurları muhâtabın durumuna göre ve kendine has bir metotla bertarâf etmek, Peygamberimiz ( s.a.s. )’in en güzel ahlâkî hasletlerinden biri idi. O, kazandığı savaşlarda esir düşenleri affetmiş, kendisine karşı son derece kötü davrananlara bile güzel muamele, merhamet, şefkat ve âlicenaplık örneği sergilemiştir.
Yine hatâ ve kusurları affetmenin de ötesinde, kötülüğe dahî iyilikle muamele edebilmek ve hattâ kötülüğünü gördüğü birinin ıslah ve hidâyeti için dua edebilmek, Resûlullah ( s.a.s. )’in fârik vasfı idi. Tâif’te kendisini taşlayanlara ve Uhud’da mübârek dişlerini kırıp yüzünü yaralayanlara bedduada bulunmayıp hidâyetleri için dua etmesi, buna kâfî bir misâldir. Yine O’nun, getirdiği dînin izzetini korumak için Mekke’de insanların kahrolup gazab-ı ilâhî ile helâk olmalarını değil, her birinin hidâyetle şereflenmelerini istemesi, nice azgınların kurtuluşuna vesîle olmuştur.
Resûl-i Ekrem ( s.a.s. )’in bu yüksek ahlâkî ufkunu gösteren şu hadîs-i şerîf, müslümanlara ne güzel bir yol göstermektedir:
“ «İnsanlar iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız, şayet zulmederlerse biz de zulmederiz» diyerek her hususta başkalarını taklit eden şahsiyetsiz kişiler olmayınız! Lâkin kendinizi, insanlar iyilik yaparsa iyilik yapmaya, kötülük yaparlarsa zulmetmemeye alıştırınız! ” ( Tirmizî, Birr 63/2007 )
Resûlullah ( s.a.s. ) bir gün:
“ –Sizden biri, Ebû Damdam gibi olmaktan âciz midir? ” buyurdu. Oradaki sahâbîler:
“ –Ebû Damdam kimdir? ” diye sordular. Resûl-i Ekrem Efendimiz de şöyle buyurdu:
“ –Sizden önceki kavimlerden birine mensûb idi. «Bana hakâret eden ve dil uzatarak gıybetimi yapan kimselere hakkımı helâl ediyorum» derdi. ” ( Ebû Dâvûd, Edeb 36/4887 )
Hz. Ebubekir ( r.a. )’la alakalı şu hâdise, kötülüğe sabırla mukâbele etmenin ve onun en güzel yolla savuşturmanın güzel bir misalidir:
Resûlullah ( s.a.s. ) ashâb-ı kirâmın arasında otururken, bir adam geldi, Hz. Ebubekir’e hakâretler ederek onu üzdü. Ancak Ebubekir ( r.a. ) sükût etti, adama cevap vermedi. Adam ikinci sefer aynı şekilde hakaret ederek eziyet verdi. Ebubekir yine sükût etti. Adam üçüncü sefer de hakaret edince Hz. Ebubekir adama hak ettiği cevâbı verdi.
Bunun üzerine Peygamberimiz ( s.a.s. ) hemen kalkıp yürüdü. Ebubekir ( r.a. ) arkasından yetişerek:
“ –Ey Allah’ın Rasûlü, yoksa bana darıldınız mı? ” diye sordu. Allah Resûlü ( s.a.s. ):
“ –Hayır ” buyurdu. Sonra da şöyle devam etti:
“ –Lâkin gökten bir melek inmiş, o adamın sana söylediklerini yalanlıyor, senin adına ona cevap veriyordu. Sen karşılık verip intikamını alınca melek gitti, onun yerine şeytan geldi. Bir yere şeytan gelince ben orada durmam! ” ( Ebû Dâvûd, Edeb 41/4896 )
Bayezid-i Bistami’yle alakalı şu menkıbe, onun bu muhteşem güzellikte ve i’cazdaki âyetin mâna derinliğine ne ölçüde vakıf olup gereğini yapmaya çalıştığını ortaya koymaktadır:
Bayezid bir akşam mezarlıktan geçerken Bistam’ın ileri gelenlerinden birinin oğlu sarhoş bir halde saz çalıyordu. Gencin kendisine yaklaştığını gören Şeyh “ Lâ havle velâ kuvvete illa billâh! ” dedi ama bunu der demez kabadayı sazı şeyhin başına vurdu. Saz ikiye bölündü, Şeyh de al kanlar içinde kaldı. Şeyh zaviyesine geldi. Sabah olur olmaz sazın parasıyla birlikte bir tepsi helvayı hizmetçisine verip gence gönderdi ve ona şunu söylemesini tembih etti:
“ Bayezid, akşam başında kırılan sazdan dolayı senden özür diliyor. Bu parayı al ve başka bir saz satın al. Bu helvayı da ye ki kırılan sazın derdi ve acısı gönlünden çıksın. ”
Genç bu durumu görünce geldi, şeyhin ayaklarına kapandı, tevbe etti ve hıçkıra hıçkıra ağladı. Diğer bazı gençler de ona uyup Şeyh’in güzel huyu sayesinde doğru yolu buldular. ( Attâr, Tezkire, Trc. Süleyman Uludağ, İstanbul, 2007, s. 179 )
Hâsılı iyilik yapanlara iyilik, fenâlık yapanlara da fenâlık yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet, kötülük yapanlara karşı aynı şekilde mukâbelede bulunmayıp iyilik yapabilmektir. Zira iyilik yapılan kimse düşmansa dost olur; ortadaysa yaklaşır; yakındaysa muhabbeti ziyâdeleşir. Lâkin şunu da hatırlatmak gerekir ki, affetmek ve bağışlamak şahsa karşı işlenen suçlarda mevzubahistir. Bir suç, toplumu ilgilendiriyorsa, o zaman affetmekten çok ıslâhına çalışmak, âdil davranmak ve doğru ile yanlışı ortaya koymak îcâb eder. Zira böyle bir suçlu affedildiğinde, bunun daha büyük haksızlıklara yol açacağı muhakkaktır.
O hâlde ben müslümanım diyenler, İslâm’ın bu güzel ahlâk ve fazilet anlayışını kendinden asla ayrılmaz bir meziyet halinde kuşanarak insanları hikmet ve öğütlerle Allah’ın yoluna çağırmaya devam etmelidirler:
Ömer Çelik Tefsiri
Fussilet suresi 35 ayeti anlamı - okunuşu
Bu güzel haslete ancak hakkiyle sabredenler erişebilir; buna ancak insânî kemâl ve faziletten yana nasîbi bol olanlar ulaşabilir!
Mokhtasar tefsiri
Bu övülen özelliğe ancak eziyetlere ve insanların kendisine kötülük yaptığı kimselere sabredenler muvaffak kılınır. İçinde bulunan çok hayır ve faydadan dolayı buna ancak büyük nasip sahibinden başkası muvaffak kılınmaz.
Ali Fikri Yavuz
İyilikle, kötülüğü önleme hasletine ancak sabredenler kavuşturulur. Buna (cennetde) büyük mükâfatı olan ancak kavuşturulur
İngilizce - Sahih International
But none is granted it except those who are patient, and none is granted it except one having a great portion [of good].
Fussilet suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
Bu huy, sabredenlerden başkasına verilmez ve akıldan, tedbirden büyük bir hisseye sahip olmayanlara bu huy, nasip olmaz.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
Bu (xislət) yalnız (dünyada məşəqqətlərə) səbir edənlərə verilir və yalnız böyük qismət (savab, fəzilət) sahiblərinə əta olunur!
Kuran Araştırmaları Vakfı
Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur.
Fussilet suresi (Fussilat) 35 ayeti arapça okunuşu
﴿وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ﴾
[ فصلت: 35]
وما يلقاها إلا الذين صبروا وما يلقاها إلا ذو حظ عظيم
سورة: فصلت - آية: ( 35 ) - جزء: ( 24 ) - صفحة: ( 480 )English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- And olsun ki, onların azabını sayılı bir süreye kadar ertelesek, "Onu alıkoyan nedir?" derler. Bilin
- Akşam üstü ağlayarak babalarına geldiklerinde: "Ey babamız! İnan olsun biz yarış yapıyorduk; Yusuf'u eşyamızın yanına
- Derler ki: "O takdirde bu zararına bir dönüştür."
- Onun çalışması şüphesiz görülecektir.
- Onlara: "Temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin; böbürlenenlerin durağı ne kötüdür!" denir.
- And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz?
- "Düşkün kimseyi doyurmuyorduk."
- Her birine misaller vermiştik ama, dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik.
- Üzerinde gözetici olmayan kimse yoktur.
- Yeryüzünde gezip, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Fussilet indirin:
Fussilet Suresi mp3 : Fussilet suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler