İbrahim suresi 39. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي وَهَبَ ل۪ي عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَسَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ ﴾ [إبراهيم: 39]
ayet arapça & türkçe okunuşuElhamdu li(A)llâhi-lleżî vehebe lî ‘alâ-lkiberi ismâ’île ve-ishâk(a)(c) inne rabbî lesemî’u-ddu’â/-(i) [İbrahim: 39]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
"Kocamışken, bana İsmail ve İshak'ı veren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbim duaları işitendir." [İbrahim: 39]
İbrahim Suresi 39. ayet tefsiri
Rivayete göre İbrâhim ( a.s. ), eşi Hâcer’den oğlu İsmâil doğduğu zaman seksen altı yaşında; Sâre’den oğlu İshâk doğduğunda ise doksan dokuz yaşında bulunuyordu. ( İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, IV, 14 ) İbrâhim ( a.s. ), daha önce yapmış olduğu duasının kabul buyurup ( bk. Saffât 37/100 ) ihtiyarlığına rağmen kendisine bu iki evlâdı lütfettiği için Allah’a hamdetmiştir.
İbrâhim ( a.s. ), namaz ibâdeti üzerinde hassâsiyetle durmakta, hem kendini hem de zürriyetinin namazı dosdoğru kılanlardan yapması için Allah’a yalvarmaktadır. Namaz dini ayakta tutan âdeta çadırın orta direği mesâbesinde olduğu için, onu dosdoğru kılan bütün emir ve yasaklarıyla dini ayakta tutacaktır. Yani İbrâhim ( a.s. ) bu duasıyla, kendinin ve zürriyetinin dindâr, müslüman, Allah’a teslim olmuş, dini bütün ahkâmiyle yaşayan ve yaşatan kimseler olmasını talep etmiştir. Namazı devamlı kılmanın, namazın mü’minin miracı olması hasebiyle, manevî yükselişi devam ettirmeye de işarette bulunduğu anlaşılmaktadır.
Namaz, kulun bütün içtenlik ve samimiyetiyle Rabbine yöneldiği, ihtiyaçlarını arzettiği, Rabbinin birliğini, kudretini ve kıyamette kendisini hesaba çekeceğini düşündüğü, böylece geçmişini ve geleceğini kapsamlı bir şekilde gözden geçirdiği tefekkür yoğunluklu bir ibâdettir. Hz. Mevlânâ, Hz. İbrahîm ve oğlu Hz. İsmâil’le de bağlantı kurarak kulun namazda ne durumda olması gerektiğini şöyle izah etmeye çalışır:
“ Ey imam, namaza başlarken الله اكبر ( Allahu ekber ) demenin mânası şudur: «Allahım, biz senin huzûrunda kurban olduk.» Kurban keserken Allahu ekber dersin, işte öldürülmeye layık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir. O esnada beden İsmâil, can da Halîl İbrâhim gibidir. Can, bu semiz bedenin hevâ ve hevesini kesmek için tekbîr getirince beden şehvetlerden, hırslardan kurtulur, namazda «Bismillâhirrahmânirrahîm» demekle kurban olur gider. Namaz kılanlar, kıyâmette olduğu gibi, Allah’ın huzûrunda saflar halinde dururlar, sorguya, hesap vermeye, yalvarmaya koyulurlar. Namazda gözyaşı dökerken ayakta durmak, kıyâmet günü dirilerek, kabirlerden kalkıp mahşer yerinde Allah’ın huzûrunda ayakta durmağa benzer.
Bu sırada Cenâb-ı Hakk: «Sana verdiğim bu kadar ömür içinde ne yaptın? Ne kazandın, ve bana ne getirdin?» diyecek. «Ömrünü ne ile, hangi işlerle, ne gibi ibâdetlerle, ne iyilikler yaparak harcadın, bitirdin? Sana verdiğim rızkı, kuvveti, gücü ne ile yok ettin? Gözünün nûrunu nerede tükettin? Beş duygunu nerelerde kullandın? Gözünü, kulağını, aklını, iradeni, bileğini, arşa ait olan bütün bu kuvvetlerini, neye, nerelere harcadın da onlara karşılık, bu dünyada neyi satın aldın? Sana kazma gibi, bel gibi el, ayak verdim. Onları sana ben bağışladım; onlar ne oldular?» Allah’ın huzûrunda bunun gibi derde dert katan yüz binlerce haberler, sualler gelir.
Namazda kıyamda iken, kula gelen bu sözlerden kul utanır, utancından iki büklüm olur rükûya varır. Utancından ayakta durmağa gücü kalmaz, rukûda «Subhâne rabbiye’1-azîm ” diyerek Allah’ın noksan sıfatlardan berî olduğunu söyler. Sonra o kula Hakk’tan ferman gelir; «Başını kaldır da sorulan sorulara cevap ver» denir. Kul utana utana başını ruküdan kaldırır; fakat dayanamaz; o günahkâr, utancından yine yüz üstü yere kapanır. Ona tekrar; «Secdeden başını kaldır da, yaptıklarından haber ver» diye ferman gelir. O bir kere daha utanarak başını kaldırır ama, dayanamaz yine yılan gibi yüz üstü düşer. Cenâb-ı Hakk; «Tekrar başını kaldır da söyle, yaptıklarını kıldan kıla, birer birer senden soracağım» diye buyurur.
Allah’ın heybetli hitabı, onun rûhuna tesir ettiği için, ayakta duracak gücü kalmamıştır. Bu ağır yük yüzünden kādeye varır, dizleri üstüne çöker. Cenâb-ı Hakk ise; «Haydi söyle, anlat» diye buyurur. «Sana nimet vermiştim, nasıl şükrettiğini söyle; sana sermaye vermiştim, onunla ne kâr elde ettiğini göster.» Kul yüzünü sağ tarafına döndürür, peygamberlerin rûhlarına ve meleklere selam verir. Onlara yalvararak der ki: «Ey mâna pâdişahları, bu kötü kişiye şefaat edin, bu günahkârın ayağı da, örtüsü de çamura battı.» Peygamberler selam veren kula, derler ki: «Çâre ve yardım günü geçti, gitti. Çâre dünyada olabilirdi, orada hayırlı işler yapmadın, ibâdet etmedin, öğünler geçti. Ey bahtsız kişi, sen vakitsiz öten bir horoz gibisin; git, bizi üzme, bizim kalbimizi kırma.» Kul yüzünü sola çevirir, bu defa akrabalarından yardım ister, onlar da ona; «Sus!» derler. «Ey efendi, biz kimiz ki sana yardım edelim, elini bizden çek de kendi cevâbını Allah’a kendin ver» derler. Ne bu taraftan, ne o taraftan bir çâre bulamayınca, o çâresiz kulun gönlü, yüz parça olur. O herkesten ümidini kesince, iki elini açar, duaya başlar. «Allahım, herkesten ümidimi kestim. Başta da sonda da kulunun başını vuracağı, sığınacağı sensin; senin rahmet ve mağfiretine son yoktur.»
Namazdaki bu hoş işaretleri gör de, sonunda, kesin olarak işin böyle olacağını anla... Aklını başına al da namaz yumurtasından civciv çıkar, yâni namazdan mânen yararlan, yoksa dane toplayan bir şey öğrenememiş kuş gibi, Allah’ın büyüklüğünü düşünmeden yere başını koyup kaldırma.” ( Mevlânâ, Mesnevî, 2143-2175. beyitler )
Hz. İbrâhim, bir taraftan kendisinin ve zürriyetinin böyle bir ibâdet ve hesap şuuru içinde Allah’a kul olmasını Rabbinden niyaz ederken, diğer taraftan da engin gönlünde herkese karşı taşıdığı sınırsız şefkat ve merhametin bir göstergesi olarak duasını kendisi, zürriyeti, ana-babasıyla birlikte bütün ümmete şâmil kılmıştır. Bu, onun sadece kendini ve yakın akrabasını düşünen bir kişi değil, bütün ümmetin derdiyle dertlenen büyük bir peygamber, seçkin bir insan olduğunu gösterir. Bu yönden de geriden gelen mü’minlere güzel bir numûne olmaktadır. Nitekim Resûlullah ( s.a.s. ), yapılacak duanın umûmî olmasının önemine işaret ederek: “ Bir kişi bir topluluğa imam olur da onları bırakıp Sadece kendisi için dua ederse onlara hıyânet etmiş olur ” buyurur. ( Ebû Dâvûd, Tahâret 43; Tirmizî, Salât 148 )
Esasen tek başına bile olsa evlâ olan, kendisine, ana-babasına, atalarına, çocuklarına, kardeşlerine, sâlih mü’min dostlarına niyet ederek onları da duasına katmak, duasının bereketine onları da nâil etmektir. Böylece duasının keyfiyeti ve kabul olma ihtimâli artacak; ayrıca zikrettiği şahısların himmet ve rûhânî teveccühlerinin bereketi de dua eden kişiye ulaşmış olacaktır.
Bütün gayretler, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı kıyamet gününün dehşetinden emniyette olabilmek içindir. Çünkü ilâhî buyrukları dinlemeyen zâlimleri pek korkunç bir son beklemektedir:
Ömer Çelik Tefsiri
İbrahim suresi 39 ayeti anlamı - okunuşu
“Şu ihtiyarlık çağımda bana İsmâil’i ve İshâk’ı lutfeden Allah’a hamdolsun! Elbette Rabbim, duaları hakkiyle işitendir.”
Mokhtasar tefsiri
Şükür ve sena bana salihlerden vermesi için ettiğim duama icabet eden Allah -Subhânehu ve Teâlâ-`ya aittir. Bana ilerlemiş yaşıma rağmen Hacer`den İsmail`i, Sâre`den de İshak`ı verdi. Şüphesiz ki benim Rabbim Allah -Subhânehu ve Teâlâ- kendisine dua edenin duasını işitip kabul edendir.
Ali Fikri Yavuz
İhtiyarlık halimde bana İsmâil’i ve İshak’ı ihsan eden Allah’a hamd olsun. Gerçekten Rabbim duayı kabul edendir
İngilizce - Sahih International
Praise to Allah, who has granted to me in old age Ishmael and Isaac. Indeed, my Lord is the Hearer of supplication.
İbrahim suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
Hamd Allah'a ki ihtiyarlığımda bana İsmail'i ve İshak'ı verdi. Şüphe yok ki Rabbim, duayı mutlaka duyar.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
İxtiyar çağımda mənə İsmail və İshaqı bəxş etmiş Allaha həmd olsun! Həqiqətən, Rəbbim duaları eşidəndir!
Kuran Araştırmaları Vakfı
"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir."
İbrahim suresi (Ibrahim) 39 ayeti arapça okunuşu
﴿الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ ۚ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاءِ﴾
[ إبراهيم: 39]
الحمد لله الذي وهب لي على الكبر إسماعيل وإسحاق إن ربي لسميع الدعاء
سورة: إبراهيم - آية: ( 39 ) - جزء: ( 13 ) - صفحة: ( 260 )English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- Ey İnananlar! Savaş için ilerlerken, inkar edenlerle toplu halde karşılaştığınızda onlara arkanızı dönmeyin.
- Tuva'da, kutsal bir vadide, Rabbi ona şöyle hitap etmişti:
- Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar ise, güvenli bir yerde, bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
- Sihirbazlar Firavun'a geldi, "Yenecek olursak bize şüphesiz bir mükafat var değil mi?" dediler.
- İnsanlar bir tek ümmetti. Allah peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda
- Melike: "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle
- De ki: "Ey Kitap ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, O'na bir şeyi eş koşmamak, Allah'ı
- Suçlular, şüphesiz, inanmış olanlara gülerlerdi.
- İşte Allah'ın bunları affetmesi umulur. Allah Affedendir, Bağışlayan'dır.
- İçlerinden biri şöyle der: "Benim bir dostum vardı, bana: 'Sen de mi, ölüp toprak ve
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah İbrahim indirin:
İbrahim Suresi mp3 : İbrahim suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler