Tevbe suresi 128. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌۘ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ ﴾ [التوبة: 128]
ayet arapça & türkçe okunuşuLekad câekum rasûlun min enfusikum ‘azîzun ‘aleyhi mâ ‘anittum harîsun ‘aleykum bilmu/minîne raûfun rahîm(un) [Tevbe: 128]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
Ey inananlar! And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir. [Tevbe: 128]
Tevbe Suresi 128. ayet tefsiri
Bu âyet-i kerîmede Peygamberimizin beş önemli özelliği anlatılır:
Birincisi; kendi içinizden bir Peygamber: Allah Teâlâ Resûlü’ne: “ Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Şu farkla ki bana, ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyedilmektedir ” ( bk. Kehf 18/110 ) demesini tavsiye buyurur. Eğer Peygamberimiz melek olarak gelseydi, insanların işi daha zor olurdu. ( bk. En‘âm 6/9 ). Peygamber Efendimiz aynı zamanda Araplardandır. Kur’ân-ı Kerîm ilk olarak Araplara hitap etmiş; onlar vasıtasıyla bütün insanlığa mesajını sunmuştur. Dolayısıyla bu ayetle Yüce Rabbimiz, Arapları Peygamberimiz ( s.a.s. )’e yardım etmeye ve ona hizmete koşmaya teşvik etmekte ve onlara: “ Bu dünyada o peygamber için gerçekleşecek her türlü devlet, şan ve şeref, sizin için de bir övünç vesilesi olacaktır. Çünkü o sizin soyunuzdandır ” demek istemektedir. ( Fahreddi er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XVI, 236 )
İkincisi; “ azîz ”: Bu vasıfla, Resûlullah ( s.a.s. )’in, izzet, şeref ve yücelik sahibi bir peygamber olduğu beyân edilmiş olmaktadır. Allah Rasulü’nün hayatı, sayısız izzet ve şeref örnekleriyle doludur. O, en büyük şerefi, Rabbine ihlasla kulluk etmekten alıyordu. Onda izzet ve şerefine leke sürecek en küçük bir durum yoktu.
Üçüncüsü; meşakkate uğramamızın ona ağır gelir: Buradaki العنت ( anet ) kelimesi, “ kişinin içinden çıkamayacağı, helak ve telef olmaktan korkacağı bir darlığa ve sıkıntıya düşmesi ” anlamına gelir. Bu kelimenin “ yorgunluk ve zorluk ” anlamları da vardır. Bizim kötülüğe uğramamız, üzülmemiz ve spıklığa düşmemiz ona zor ve ağır gelir. O yüksek izzet sahibi Peygamber’in, kendi cinsinden evlatlarının zor durumda kalmasına gönlü razı olmaz. Bütün dertlerinizi ve kederlerinizi yüreyinde duyar, acınızı hisseder. Şâir Kemalzâde Ekrem’in şu beyti âdetâ Peygamberimiz ( s.a.s. )’in bu hâlini anlatır:
“ Her duyduğum terâneyi ruhumla dinledim,
Her bülbülün enîni ile ben de inledim. ”[ 1 ]
Resûl-i Ekrem ( s.a.s. ), özellikle, kendilerine rahmet olarak gönderildiği insanların inanmamalarına, kendini helak edecek derecede üzülürdü. Bu sebeple: “ Rasûlüm! Onlar bu Kur’an’a inanmıyorlar diye arkalarından üzülerek neredeyse kendini helak edeceksin! Hayır böyle yapma! ” ( Kehf 18/6 ) gibi ayetlerle tesellî ve teskin edilirdi. Bu yüce ahlâkı sebebiyle ümmetine karşı son derece rıfk ve mülayemet sahibi olmuş; onları dünya ve âhirette maruz kalacakları azaptan sakındırmıştır. Hususiyle onların Allah’ın azabına müstehak olmalarına mani olmaya çalışmıştır. Yine o, bu vasfı sebebiyle mahşerde şefaate layık bütün insanlara şefaat edecek; bir an önce hesaplarının sona erip cennete girmelerine vesile olmaya çalışacaktır. Onun getirdiği şeriat de, onun ahlâkına uygun olarak gelmiş; onda zorluk ve meşakkat olmadığı ifade buyrulmuştur. ( Bakara 2/185 )
Dördüncüsü; ümmetine çok düşkün: اَلْحِرْصُ ( hırs ), bir şeye karşı aşırı arzu ve istek duymaktır. اَلْحَر۪يصُ ( harîs ) ise böyle bir özelliğe sahip olan kimseye denir. Şüphesiz o Peygamber, ümmetinin hidâyet, dünyevî-uhrevî ve maddî-manevî iyiliğine, faydasına ve hayrına çok düşkündür. Onların üzerlerine toz kondurmak istemediği gibi, onları mutluluğun en yüce noktasına ulaştırmak, selamete çıkarmak, cennete ve rıdvana kavuşturmak için bütün hırsıyla ve var gücüyle çalışır. ( Elmalılı, Hak Dini, IV, 2653 ) Rahmet Peygamberi Efendimiz, ümmetine olan düşkünlüğü sebebiyle onları hiçbir zaman unutmamakta, onları Kevser havuzunun başında beklemekte ve kabulü kesin olan en büyük duasını kıyamet günü ümmetinin affı için yapacağını müjdelemektedir.
Beşincisi; mü’minlere raûf ve rahîm: اَلرَّأْفَةُ ( re’fet ), ince bir şefkat ve derin bir merhamet anlamına gelir. Bu duyguda daha çok acınan kimseden zararlı şeyleri, musibet ve belâları defetme özelliği vardır. رَؤُۧفٌ ( raûf ) ise pek şiddetli şefkat sahibi demektir. اَلرَّحْمَةُ ( rahmet ), “ acınan ve merhamet edilen kişiye iyilik etmeyi gerekli kılınan bir incelik ve şefkat ” mânasındadır. رَح۪يمٌ ( rahîm ) ise pek şiddetli rahmet ve merhamet sahibi olanları anlatan bir ifadedir. Peygamberimiz ( s.a.s. )’e, Allah’ın güzel isimlerinden ikisi olan “ raûf ” ve “ rahîm ” isimleri verilmiştir. Hiçbir peygambere bu iki isim birlikte vermemiş, ancak Peygamberimiz bu güzel vasıflarla vasıflandırılmıştır. Bu durum, Peygamberimiz’in Allah katındaki şeref ve yüceliğine işaret eder. Bu vasıfların bir gereği olarak Allah Teâlâ pek çok âyet-i kerîmede Peygamberine, mü’minlere karşı merhametli olmasını, onlara karşı yumuşak davranmasını ve onlara kol kanat germesini emreder. ( bk. Hicr 15/88; Şu’arâ 26/215 )
Bu ilâhî hitapların yüklü bulunduğu mânaları en derin duygularıyla hissedip anlayan Efendimiz ( s.a.s. ), müşfik bir annenin evlâdına olan düşkünlüğünden daha büyük bir muhabbetle biz ümmetine kol-kanat germiş, ömrü boyunca da; “ Ümmetî, ümmetî… ” diyerek yaşamıştır. Nitekim Rahmet Çağlayanı ( s.a.s. ) ashâbına şöyle buyuruyordu:
“ Dikkat edin! Ben hayatımda sizin için bir emniyet vesîlesiyim. Vefât ettiğimde ise, kabrimde: «Yâ Rabbî, ümmetî ümmetî!..» diye ilk Sûr üfleninceye kadar nidâ edeceğim… ” ( Ali el-Mütteki, Kenzü’l-Ummâl, XIV, 414 )
Nitekim Refîk-ı Âlâ’sına da; “ Ümmetî, ümmetî… ” diyerek göç etti. Son nefesinde; “ Ben sizi havz-ı kevserimin başında bekliyor olacağım... ” diyerek bizlere olan muhabbet, şefkat ve düşkünlüğünü ifade buyurdu.
Hak dostu Ahmed er-Rufâî’de ümmet-i Muhammed’e karşı tecelli eden şu nebevî şefkat ve merhamet hissi gerçekten ne muhteşemdir:
Devamlı hizmetini gören Yakup ( r.h. ) anlatıyor:
“ Efendim Ahmed er-Rufâî hasta oldu. Artık ölüm döşeğindeydi. Bunu anladım ve şöyle dedim:
«- Bu defa arûs[ 2 ] göründü…»
«- Evet, öyle olacak..» buyurdu. Hikmetini sordum; şöyle devam etti:
«- Bir takım işler cereyân etti. Biz onları ruhlarla satın aldık.» Sonra o işlerin ne olduğunu izah etti:
«- Halka büyük bir belâ geliyordu. Ben onu, kalan ömrümle onlardan satın aldım. Kendimi verdim.»
Bundan sonra yüzünü yere sürmeye başladı. Kaldırdığı zaman yüzü ve sakalı toprak olmuştu. Ağlıyor ve:
«Af… af… Allahım! Bu halka gelecek belâ için beni tavan yap… gelen belâ üzerime gelsin!» ( Velîler Ansiklopedisi, II, 517 )
Şunu belirtmek gerekir ki, İslâm dinini tebliğ edecek kişiler, Resûlullah ( s.a.s. )’in sayılan bu hususiyetlerine mümkün olduğu ölçüde sahip olmaya gayret göstermelidirler. Çünkü bu mümtaz vasıflar, İslâm’la bütünleşip onu temsil etmede ve insanların ruhlarına girerek onları bu ulvî dine cezp etmede anahtar vazîfesi görmektedir. Başarının sırrı bu ahlâkî kemâlde saklıdır. Ama hepsinden önemlisi, hoşumuza giden ve gitmeyen durumlar karşısında yalnız Allah’a yönelmek, O’na güvenip dayanmaktır:
[ 1 ] Terâne: Ses, sadâ, nağme, ezgi. Enîn: İnleme
[ 2 ] Arûs: Düğün gecesi. Burada “ölüm ” anlamında kullanılmıştır. Çünkü Allah dostlarına göre ölüm, manevî bir muhabbetle sevgilinin sevdiğine kavuştuğu bir düğündür.
Ömer Çelik Tefsiri
Tevbe suresi 128 ayeti anlamı - okunuşu
Andolsun ki size kendi içinizden öyle bir Peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir, sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir, size çok düşkündür ve mü’minlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.
Mokhtasar tefsiri
-Ey Arap topluluğu!- Size kendi ırkınızdan, sizin gibi Arap olan bir peygamber geldi. Size sıkıntı veren şey ona da sıkıntı vermektedir. Sizin hidayetiniz ve size verdiği önem hususunda oldukça isteklidir. Yine o, özellikle müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.
Ali Fikri Yavuz
Andolsun, size, içinizden bir Peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür; müminlere çok merhametlidir, onlara hayır diler
İngilizce - Sahih International
There has certainly come to you a Messenger from among yourselves. Grievous to him is what you suffer; [he is] concerned over you and to the believers is kind and merciful.
Tevbe suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
Andolsun, size içinizden, sizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki bir sıkıntıya düşmeniz pek ağır gelir ona, pek düşkündür size, müminleri esirger, rahimdir.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
(Ey ümmətim!) Sizə özünüzdən bir peyğəmbər gəldi ki, sizin əziyyətə (məşəqqətə) düşməyiniz ona ağır gəlir, o sizdən (sizin iman gətirməyinizdən) ötrü təşnədir, mö’minlərlə şəfqətli, mərhəmətlidir!
Kuran Araştırmaları Vakfı
Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.
Tevbe suresi (At-Tawbah) 128 ayeti arapça okunuşu
﴿لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَّحِيمٌ﴾
[ التوبة: 128]
لقد جاءكم رسول من أنفسكم عزيز عليه ما عنتم حريص عليكم بالمؤمنين رءوف رحيم
سورة: التوبة - آية: ( 128 ) - جزء: ( 11 ) - صفحة: ( 207 )English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- And olsun ki, siz düşkün bir durumda iken, Bedir'de, Allah size yardım etmişti; Allah'tan sakının
- İbrahim yıldızlara bir göz attı ve "Ben rahatsızım" dedi.
- Eğer seninle tartışmaya girişirlerse, "Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a verdim" de. Kendilerine Kitap verilenlere
- De ki: "Bu mu iyidir, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara mükafat ve gidilecek yer olarak
- Rablerinin çağrısına gelenlere en güzel karşılık vardır. O'nun çağrısına uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey
- Eğer siz (Uhud'da) bir yara almışsanız, (size düşman olan) o topluluk da (Bedir'de) benzeri bir
- Meryem: "Bana bir insan temas etmemişken, ben kötü kadın da olmadığım halde nasıl oğlum olabilir?"
- Hayır; Allah'ın kendisine buyurduğunu hala yerine getirmemiştir.
- Geceye ve gecenin içinde olan şeylere and olsun;
- İsmail, İdris ve Zülkifl hakkında anlattığımızı da an; onların her biri sabredenlerdendi.
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Tevbe indirin:
Tevbe Suresi mp3 : Tevbe suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler