Bakara suresi 166. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿اِذْ تَبَرَّاَ الَّذ۪ينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا وَرَاَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْاَسْبَابُ ﴾ [البقرة: 166]
ayet arapça & türkçe okunuşuİż teberrae-lleżîne-ttubi’û mine-lleżîne-ttebe’û veraevu-l’ażâbe vetekatta’at bihimu-l-esbâb(u) [Bakara: 166]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
Nitekim, kendilerine uyulanlar, azabı görünce uyanlardan uzaklaşacaklar ve aralarındaki bağlar kopacaktır. [Bakara: 166]
Bakara Suresi 166. ayet tefsiri
İnsanlardan bir kısmı dosdoğru yolun, tevhid caddesinin dışında kalmaktadır. Sonsuz merhamet, sınırsız kudret, sayısız nimet sahibi olan Allah’ı bir tarafa bırakıp, O’nun dışında bir kısım eşler, ortaklar ve önderler edinmekte, üstelik Allah’ı sever gibi onları sevmektedirler. Allah’ı ve emirlerini unutacak derecede onlarla hemhâl olmaktadırlar. Allah’a isyanı göze alarak onların yanlış yollarından gitmektedirler. Bu ne büyük bir gaflet ve ne büyük bir dalâlettir.
Abdullah b. Mesud ( r.a. ), Peygamber Efendimiz’e, “ Hangi günah daha büyüktür? ” diye sorduğunda Allah Rasulü ( s.a.s. ): “ Seni yaratan yalnızca Allah olduğu halde, O’na başkasını ortak tutmandır ” buyurmuştur. ( Buhârî, Edeb 20; Müslim, İman 141-142 )
İmrân b. Husayn şöyle anlatıyor: Resûlullah ( s.a.s. ) babam Husayn’a: “ Kaç tane ilâha tapıyorsun? ” diye sorunca babam: “ Altısı yerde ve biri gökte olmak üzere yedi ilâha tapıyorum ” dedi. Peygamberimiz: “ Azâbından korkarak ve faydasını umarak hangisine ibâdet ediyorsun? ” diye sordu. O da: “ Göktekine ” şeklinde cevap verince Resûlullah ( s.a.s. ): “ Sana gökteki ilâh yeter ” buyurarak onu tevhid inancına çağırdı. Sonra: “ Ey Husayn! Eğer müslüman olursan sana faydalı iki söz öğreteceğim ” dedi. Husayn müslüman oldu ve: “ Ya Rasûlallah, bana o iki sözü öğret ” diye talepte bulundu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem ( s.a.s. ) ona: “ Allahım! Bana doğruyu ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru, de! ” buyurdu. ( Tirmizî, Da‘avat 69 )
Dolayısıyla bu hususta iman edenlerin tuttuğu yol, en güzel yoldur. Zira onlar, şirkin her türünden uzak durarak zâtı, sıfatları ve fiilleriyle Allah’ı tanır ve O’nu her şeyden çok severler. Gerçekten mü’minlerin Allah’a olan sevgileri, bütün sevgilerin üstünde, son derece sağlam ve kuvvetlidir. Onlar mal, evlat, akraba, dost ve arkadaş gibi Allah’ın dışındaki varlıkları ise durumlarına göre ve yine Allah için severler. Dolayısıyla muhabbet açısından bir hata içine düşmezler.
Dostlarından biri, Mârûf-i Kerhî Hazretleri’ne:
“ –Ey Mârûf! Seni bu derece ibâdete sevk eden nedir? ” diye sormuştu. Hazret sükût etti. Arkadaşı ısrâr ederek:
“ –Ölümü hatırlamak mı? ” dedi. Mârûf-i Kerhî cevap verdi:
“ –Ölüm dediğin nedir ki? ”
“ –Kabir ve âlem-i berzahı düşünmek mi? ”
“ –Kabir dediğin nedir ki? ” Arkadaşı yine ısrâr ederek:
“ –Cehennem korkusu veya cennet ümîdi mi? ” diye sordu. Bunun üzerine Mârûf-i Kerhî Hazretleri şu muhteşem cevâbı verdi:
“ –Bunlar da nedir ki?!. Bu saydığın şeylerin hepsini elinde tutan Zât-ı Kibriyâ öyle yüce bir Rab’dır ki, eğer O’na karşı derin bir muhabbet ve iştiyâka sahip olabilirsen, bu dediklerinin hepsini sana unutturur. Allah ile aranda bir mârifet, bir muhabbet meydana gelir ve bu sâyede O, saydıklarının hepsinden seni kurtarır! ” ( Topbaş, Faziletler Medeniyeti-1, 217-218 )
Hz. Mevlânâ, Hak âşıklarının ilâhî muhabbet bağı içinde yaşadıkları müstesnâ hâli ne güzel anlatır:
“ Hak âşıkları, ilâhî muhabbet deryâsının balıklarıdır. Onlar vuslat suyuna kanmazlar, bu sebeple balıktan başka herkes suya kandı, nasibi olmayanın da günü uzadıkça uzadı. ” ( Mevlânâ, Mesnevî, 17. beyt )
Fakat Allah’a karşı başkalarını eş ve ortak tutan, onları Allah’ı sever gibi seven ve Allah’a karşılık onları bizzat kendilerine uyulacak varlıklar edinerek emirlerine itaat eden, özellikle Allah Teâlâ’nın hakkı olan ilâhlık sıfatına ve mabudluğuna başkalarını da ortak kılanlar büyük bir zulüm ve haksızlık içindedirler. İşte “ Şüphe yok ki şirk, gerçekten çok büyük bir zulümdür! ” ( Lokmân 31/13 ) ayeti bu gerçeği beyân etmektedir. Böyle yapan zâlimler, birgün gelecek, mutlaka Allah’ın azabını göreceklerdir. İşte o zaman ne kadar kuvvet ve kudret varsa hepsinin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının ne kadar şiddetli bulunduğunu da elbette anlayacaklardır. Fakat bu durum, onlara bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü artık dünya sayfası kapanmış, iman ve amel etme fırsatları tükenmiş, imtihan bitmiş ve sonuçların açıklanması beklenmektedir. Geriye dönüş yolları bütünüyle kapatılmış ve hesap vermek üzere ilâhî divan huzurunda durulmuştur. Bu sebeple Yüce Rabbimiz, yanlış yolda yürüyen insanların, dönüşü mümkün olmayan bu noktaya gelmeden ve çaresiz bir pişmanlık içine düşmeden önce akıllarını başlarına almalarını, Allah’ın kudret ve kuvvetini tanımalarını ve O’nun şiddetli azabından korunmaya çalışmalarını öğütlemektedir.
Zira kıyâmet günü, çok dehşetli bir gündür. O günün durumu, dünya hayatına benzemez. O gün kişi anasından, babasından, kardeşinden, eşinden ve evladından, yani en sevdiklerinden kaçacaktır. ( Abese 80/34-36 ) Dolayısıyla o gün gelip de azâbı gördükleri zaman kendilerine uyulan önderler dünyadayken savundukları dâvânın bâtıl olduğunu itiraf ederek, kendilerine uyanlardan uzaklaşırlar, onlara lânetle mukabelede bulunurlar ve böylece aralarındaki bütün bağlar kopup parçalanır. Kötülerin ardından gidenler, uydukları o meymenetsizlerin kendilerinden uzaklaştıklarını görünce, dünyada onlara uyduklarına pişman olurlar; “ keşke tekrar dünyaya dönebilsek de bunların şu anda bizden kaçtıkları gibi biz de orada onlardan kaçabilsek ve onlara uymasak! ” derler. Fakat artık bu mümkün değildir. Allah Teâlâ onlara, azâbın inişini ve birbirlerinden uzaklaşmalarını gösterdiği gibi, şiddetli pişmanlıklar doğuracak amellerini de gösterecektir. Onlar, küfürleri sebebiyle iyi amellerinin boşa çıkmasına ve yaptıkları kötülüklere pişman olacaklardır. “ Keşke iyiliklerimiz yok olmasaydı, keşke günah işlemeseydik ” diye yakınıp duracaklardır. Müfessir Süddî’nin nakline göre, kıyâmet günü kâfirlere cennet gösterilir. Onlar Allah’a itâat etmiş olanlara verilecek köşklere bakarlarken: “ Eğer siz Allah’a itaat etmiş olsaydınız bu köşkler sizin olacaktı ” denilir. Bunlar mü’minler arasında taksim edilince kâfirler son derece pişmanlık duyarlar. ( Taberî, Câmi‘u’l-beyân, II, 102-103 ) Sonra cehenneme atılırlar ve oradan asla çıkamazlar.
Bu değişmez gerçekler ve kaçınılmaz sonuçlar sebebiyle, takip eden ayetlerde Cenab-ı Hak bütün insanları ikaz etmekte ve şeytana uymaktan sakındırmaktadır:
Ömer Çelik Tefsiri
Bakara suresi 166 ayeti anlamı - okunuşu
İşte o zaman dünyada kendilerine uyulanlar, uyanları tanımazlıktan gelecekler ve azabı gördüklerinde aralarındaki bütün bağlar paramparça olacaktır.
Mokhtasar tefsiri
Kendilerine uyulan önder kimseler, kıyamet gününün korkunç hallerine ve şiddetine şahit olduğunda, kendilerine uyan zayıf kimseleri inkâr ederek onlardan uzaklaşınca, bu kimselerin bütün kurtuluş yolları ve vesileleri de yok olur gider.
Ali Fikri Yavuz
O zaman, küfür öncülerinin arkasında gidenler görecekler ki, arkalarına düşüp uydukları kimseler, kendilerinden hızla uzaklaşmıştır. Hepsi o azabı görmüştür ve aralarındaki bağlar da parçalanıp kopmuştur
İngilizce - Sahih International
[And they should consider that] when those who have been followed disassociate themselves from those who followed [them], and they [all] see the punishment, and cut off from them are the ties [of relationship],
Bakara suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
O vakit kendilerine uyulanlar, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçınır, uzaklaşırlar, aralarındaki vesile ve sebepler de tamamıyla kesilir gider.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
O zaman tabe olunmuşlar (bütpərəstlərin rəisləri) tabe olanlardan (bütpərəstlərdən) uzaqlaşacaq, (onların hamısı qiyamətdəki) əzabı görəcək və aralarındakı rabitə qırılacaqdır.
Kuran Araştırmaları Vakfı
İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.
Bakara suresi (Al-Baqarah) 166 ayeti arapça okunuşu
﴿إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ﴾
[ البقرة: 166]
إذ تبرأ الذين اتبعوا من الذين اتبعوا ورأوا العذاب وتقطعت بهم الأسباب
سورة: البقرة - آية: ( 166 ) - جزء: ( 2 ) - صفحة: ( 25 )English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- Peygamberleri onlara belgelerle gelince, kendilerinde olan bilgiden gururlandılar da, alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi.
- Allah: Korkmayın, dedi; Ben sizinle beraberim; görür ve işitirim. Ona gidin şöyle söyleyin: "Doğrusu biz
- Gizli toplantılar inananları üzmek için şeytanın istediği şeydir; Allah'ın izni olmadıkça şeytan onlara bir zarar
- Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler.
- Bunda inananlar için ibret vardır.
- Yusuf: "Bugün azarlanacak değilsiniz, Allah sizi bağışlar. O, merhametlilerin merhametlisidir. Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne
- Ya, Sin.
- Elif, Lam, Ra; Bu, Allah'ın izniyle, insanları karanlıklardan aydınlığa, güçlü ve övülmeğe layık, göklerde ve
- "Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O, alemlerin Rabbidir"
- Suçlular simalarından tanınırlar da, alın saçlarından ve ayaklarından yakalanırlar.
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Bakara indirin:
Bakara Suresi mp3 : Bakara suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler