Kalem suresi 29. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ ﴾ [القلم: 29]
ayet arapça & türkçe okunuşuKâlû subhâne rabbinâ innâ kunnâ zâlimîn(e) [Kalem: 29]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
"Rabbimizi tenzih ederiz; doğrusu biz yazık etmiştik" dediler. [Kalem: 29]
Kalem Suresi 29. ayet tefsiri
“ Bahçe sahipleri ” kıssasında anlatılan esas mevzu, Allah’a karşı nankörlük yapan, malını hayır yolarında harcamaktan sakınan, fakirlerin ve yoksulların hakkını vermeyen kimselerin akıbetini beyândır. Bu kıssada dinleyicilerin veya seyircilerin ilgilerini çekecek pek canlı sahneler dikkatlere sunulmaktadır:
Birinci sahne: Bu sahnede “ bahçe sahipleri ”nden söz edilmektedir. Bununla ilgili bilinen rivayetlerin özeti şudur: Yemen’de San’a’ya yakın Savran denilen yerde sâlih bir adamın güzel bir bağı vardı. Ona iyi bakar, ondan fakirlerin ve yoksulların hakkını verirdi. Derken adam vefat etti. Bu bağ da çocuklarına kaldı. Onlar ise insanların ondan faydalanmasına engel oldular ve üzerlerine düşen Allah hakkını ödemediler. Neticesi de Allah Teâlâ’nın haber verdiği cezaya uğradılar. ( bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXX, 77 )
Şimdi karşımızda bahçe sahipleri var. Bunlar bir takım basit ve bedevi ruhlu insanlar. Düşünce ve hareketleri bakımından sade ve saf köylü takımına benziyorlar. Bunlar bu vasıflarıyla, ruh yapıları henüz çok fazla karmaşık olmayan, yaşantıları sade ve iptidai bir yapıya sahip olan Mekke müşriklerini yansıtıyorlar. Belli ki bunların devşirilmeye hazır bir bahçeleri var. Bu bahçe hakkında aralarında fısıldaşıyorlar, gizli gizli konuşuyorlar. Babalarının yaptığı gibi fakirlere bir pay ayırmayı hiç düşünmüyorlar: “ Yarın muhakkak bahçemize gidelim, onu devşirelim, fakirlere de haber vermeyelim ” diyorlar. Allah’ı da hiç hesaba katmıyorlar, “ İnşâallah: Allah dilerse, Allah nasib ederse ” de demiyorlar. Veya bahçenin bütün ürününü sadece kendileri için devşirmeyi planlayıp, fakirlerin haklarını istisna etmiyorlar. Sabahleyin yapacakları işlerini böylece kararlaştırdıktan sonra uykuya dalıyorlar. Onları şimdi, her gafil kimsenin yaptığı gibi, Allah’tan ve O’nun azabından emniyet içinde horul horul uyur halde seyrediyoruz.
İkinci sahne: Onlar uyumaya devam ediyorlar ama Allah Teâlâ uyanık bulunmaktadır. Onu asla bir uyku ve uyuklamanın tutması mümkün değildir. Allah Teâlâ onların, akşam yatmadan önce aralarında yaptıkları konuşmadan ve verdikleri karardan hoşnut olmuyor. Bilakis onlara gazap buyurarak geceleyin bir afetle bahçelerini yakıp yok etmeyi murad ediyor. Şüphesiz O, murad ettiği her şeyi yapmağa kadirdir: Vakit gece ve biz o güzelim bahçenin yanındayız. Görebildiğimiz kadar onu görüyoruz. Bir de bakıyoruz bahçeye bir afet geliveriyor. Bahçenin bulunduğu vadiden bir ateş çıkıyor ve bahçenin her tarafını sararak kökünden yakıp kavuruyor. Biz şimdi o bahçenin meyveleri kesilmiş, mahsulatı biçilmiş, her şeyi yanıp simsiyah olmuş, hiçbir faydası olmayan kumluk bir araziye döndüğünü yakînen görüyor ve biliyoruz. Ama bahçe sahipleri... Onların bu olup bitenlerden haberleri yok. Bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Etsinler bakalım sonuç ne olacak?
Üçüncü sahne: Evet, gece sona eriyor, sabah oluyor. Adamlar uykularından uyanıyorlar. Gözlerini ovuştura ovuştura yataklarından kalkıyorlar. Yatarken verdikleri kararlarında bir değişiklik yok. Bilakis azimleri daha da bilenmiş. Uyku faslından sonra yorgunlukları gitmiş; dinçlikleri ve neş’eleri de yerinde. Birbirlerine sesleniyorlar: “ Eğer mahsullerinizi devşirecekseniz erkence koşun! ” Mahsullerin kendilerine ait olduğunu sanıyorlar ve ona doğru düşman üzerine gider gibi hırsla gitmeyi planlıyorlar. Hemen yerlerinden fırlıyorlar. Şimdi onların, bahçelerine doğru hızlı adımlarla koşar gibi yürüdüklerini görüyoruz. Yürürken de aralarında fısıl fısıl bir şeyler konuştuklarını hissediyoruz. Ama ne konuştuklarını anlamak pek zor. Kimse duymasın diye seslerini kıskanır bir şekilde oldukça yavaş konuşuyorlar. Biz de onların ne konuştuklarını anlamak için sözlerine kulak kesiliyoruz. Nihayet anlıyoruz ki şöyle diyorlar: “ Sakın bu gün karşınıza hiçbir yoksul çıkıp, oraya girmesin! ” Onlar kendi zanlarınca fakirleri o bahçenin hayrından men edebilecekleri umuduyla, “ biz bu bağı devşirmeye ve fakirlere vermemeğe kadiriz ” diyerek hızlı ve neş’eli bir şekilde çekip gidiyorlar. Halbuki güçleri ancak kendilerini hayırdan engellemeye yetiyordu. Fakat bunu yakında bileceklerdi.
Dördüncü sahne: Şimdi biz, o bahçe sahiplerinin bilmedikleri şeyi biliyoruz. Evet biz, gecenin karanlığında uzanan o gizli ve görünmez eli gördük. Bahçenin bütün meyvelerini yok ettiğini seyrettik. O korkunç ve soluk kesici kudret elinin birdenbire meyveleri kökünden kesip attığını gördük. Adamlar hırsla ve inatla yürüyorlar. Nihayet bahçelerinin yanına ulaşıyorlar: O da ne!... Yanmış, simsiyah kesilmiş bir arazi! Şaşırıp kalıyorlar. Öncelikle: “ Bizim meyve yüklü bahçemiz bu olmasa gerek. Yolu yitirdik, yanlış geldik herhalde! ” diyorlar. Sonra dönüp iyice bakıyorlar. Hayır, hayır! Yanlış gelmemişlerdi, yolu da şaşırmamışlardı. Fakat bahçeleri yanıp kül olmuştu. Böylece mahrum bırakıldıklarını; fakirler hakkında kurdukları hile ve oyunlarının kötü akıbetine uğradıklarını iyice anlıyorlar. Hayalleri suya düşüyor, ümitleri kesilip ye’se kapılıyorlar. Son derece pişman oluyorlar. Biz de onların pişmanlıklarını izliyoruz.
Beşinci sahne: Bu kişilerin arasında aklı erer insaflı biri var. Belli ki o, bunların görüşünde değil. Fakat görüşünde yalnız olunca onlara uymak zorunda kaldı. Dolayısıyla onların başlarına gelen bunun başına da geldi. Bu adam onlara önceden nasihat ettiğini: “ Tesbih etse idiniz! Allah Teâlâ’nın yüceliğini taNisânız, O’nun noksandan münezzeh bir sübhân bulunduğunu, hâkimiyetini kimseye vermeyeceğini, alçaklığı, haksızlığı, tahakkümü sevmediğini bilseniz, hakkı gözetseniz, istisna yapsanız da istibdada sapmasanız ” dediğini anlıyoruz. Fakat o zaman onu dinlememişler, bildiklerini yapmışlar, Allah da onlara bildiğini yapmıştır. Fakat o zat şimdi, daha önce onlara söylediklerini yeniden hatırlatarak intibaha gelmelerini arzu ediyor. Öyle de oluyor. Bakıyoruz adamlar felaketi gördükten sonra, akıllılarının da ikazıyla intibaha geliyorlar. Allah’ı tenzih ediyorlar, kendilerinin haksız olduğunu; düşüncesiz yemin, istisnayı terk ve fakirlere bakmamağa azmetmekle nefislerine yazık ettiklerini itiraf ediyorlar. Yaptıkları kusurları dile getirip birbirlerine pişmanlıklarını anlatıyorlar. Birbirlerini kınıyorlar. Nihayet şu karara varıyorlar: “ Eyvahlar olsun bize! Bizler hakikaten azgınlar imişiz. Cezayı hak etmişiz. Bütün kusur bizim. Rabbimiz ise bütün kusurlardan münezzeh. Biz de O’nun kuluyuz. Böyle bir Rabbimiz varken, biz de O’nun kuluyken niçin ümidimizi keselim, niçin tevbe ile O’na yüz tutmayalım? Hatalarımız sebebiyle o bahçeyi elimizden çıkardık ise, biz ihlas ile O’na yüz tuttuğumuz takdirde O bize daha hayırlısını ve daha iyisini verebilir ” diyorlar. Allah’tan daha iyi bir bahçe hatta her türlü bela ve felaketten azade olan âhiret cennetini istiyorlar. Bununla da yetinmiyorlar, bütün varlıklarıyla Allah’a yöneldiklerini; bütün rağbetlerini münhasıran O’na çevirdiklerini; sadece O’nun rızâsına ermek, bundan böyle hep O’nun için çalışmak iştiyakında olduklarını ifade ediyorlar: “ Biz artık Rabbimizi, O’nun hoşnutluğunu arzuluyoruz! Verir vermez, alır almaz biz ona karışmayız. Biz ancak O’nun rızâsını isteriz ” diyorlar.
Son sahne: Dünya azabı böyledir. Bilenleri, bilmek ve anlamak kabiliyetinde olanları böyle dünyada uyandırır, yola getirir, hakka teslim ettirir; daha büyük tehlikeden korunmasına ve daha büyük hayra ermesine sebep olur. Allah Teâlâ’nın bela vermesinin, acı azab ile cezalandırmasının hikmeti de budur. Âhiret azabı ise daha büyüktür. Âhiret azabı mala değil canadır. Geçici değil ebedîdir. O bir kere başa geldikten sonra intibahın faydası yoktur. İntibah arttıkça onun şiddeti artar. Âhiret azabı sondur, o tecrübeye gelmez, artık bütün tecrübeler onda tükenmiş, neticesini vermiş olur. Keşke insanlar bu gerçeği bilip uyansalar, Allah’a dönseler, O’na gerçek anlamda kulluk etseler. Bu bahçe sahiplerinin, ancak felaket geldikten sonra intibaha geldikleri gibi, bunlar böyle bir akibete uğramadan ve hatta âhiret azabıyla yüz yüze gelmeden intibaha gelseler kendileri için çok daha hayırlı olacaktır.
Çünkü:Ömer Çelik Tefsiri
Kalem suresi 29 ayeti anlamı - okunuşu
Bunun üzerine hatalarında ısrar etmeyip: “Rabbimizi tesbih ederiz. Doğrusu biz kendimize yazık etmişiz” dediler.
Mokhtasar tefsiri
Dediler ki: “Rabbimiz! Seni tenzih ederiz. Şüphesiz biz, bahçelerimizin meyvelerinden yoksulları mahrum etmeye karar verdiğimizde, kendi nefislerimize zulmeden zalim kimselerdendik.”
Ali Fikri Yavuz
Onlar: “- Seni tenzîh ederiz, Rabbimiz! Doğrusu biz zalimlermişiz.” dediler
İngilizce - Sahih International
They said, "Exalted is our Lord! Indeed, we were wrongdoers."
Kalem suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
Dediler ki: Şanı yücedir Rabbimizin, gerçekten de zalimlerden olduk biz.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
Onlar: “Rəbbimiz pakdır, müqəddəsdir! Həqiqətən, biz zalım idik!” – dedilər.
Kuran Araştırmaları Vakfı
Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.
Kalem suresi (Al-Qalam) 29 ayeti arapça okunuşu
﴿قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ﴾
[ القلم: 29]
English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- Onlar, doğruluk yerine sapıklığı aldılar da alışverişleri kar getirmedi; doğru yolu bulamamışlardı.
- Ey İnsanoğulları! Ayıp yerlerinizi örtecek giyimlikle sizi süsleyecek elbiseler gönderdik. Takva örtüsü ise bunlardan daha
- And olsun ki, ilk yaratmayı bilirsiniz, yine de düşünmez misiniz?
- O diridir, O'ndan başka tanrı yoktur. Dini yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın. Övgü, Alemlerin
- Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler.
- Seni onlardan uzaklaştırsak bile doğrusu Biz kendilerinden öç alırız; yahut onlara vadettiğimizi sana gösteririz. Çünkü
- De ki: "Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah
- Rabbinin peygamberine baş kaldırmışlardı. Bunun üzerine Rableri onları şiddeti arttıkça artan bir şekilde yakaladı.
- O gün, yer yarılır, onlar çabucak ayrılır; bu, Bize göre kolay bir toplamadır.
- Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Kalem indirin:
Kalem Suresi mp3 : Kalem suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler