Nur suresi 35. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.

  1. Ayet
  2. mp3
  3. Sayfada
Nur suresi 35 ayeti okunuşu - Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Resmi Kur'an-ı Kerim Sayfasıdır , Abdulbaki Gölpınarlı meali, Kuran Araştırmaları Vakfı & ayet nasıl okunur : Nur suresi - An-Nur aya 35 (The Light).
  
   

﴿اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌۜ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ي زُجَاجَةٍۜ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُض۪ٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌۜ نُورٌ عَلٰى نُورٍۜ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌۙ ﴾ [النور: 35]

ayet arapça & türkçe okunuşu

(A)llâhu nûru-ssemâvâti vel-ard(i)(c) meśelu nûrihi kemişkâtin fîhâ misbâh(un)(s) elmisbâhu fî zucâce(tin)(s) ezzucâcetu keennehâ kevkebun durriyyun yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkiyyetin velâ ġarbiyyetin yekâdu zeytuhâ yudî-u velev lem temses-hu nâr(un)(c) nûrun ‘alâ nûr(in)(k) yehdi(A)llâhu linûrihi men yeşâ/(u)(c) veyadribu(A)llâhu-l-emśâle linnâs(i)(k) va(A)llâhu bikulli şey-in ‘alîm(un) [Nur: 35]


Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet

Allah göklerin ve yerin Nur'udur. O'nun nuru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır; bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara misaller verir. O, herşeyi bilir. [Nur: 35]


Nur Suresi 35. ayet tefsiri

Cenâb-ı Hakk’ın güzel isimlerinden biri اَلنُّورُ ( Nûr )’dur. Bu isim Rabbimizin, bütün nurların sahibi ve yaratıcısı olduğunu, aynı zamanda “ hakîki nûr ”un da bizzat kendisi olduğunu haber verir.

Resûlullah ( s.a.s. ) teheccüd namazına kalktığı zaman şöyle dua ederdi:

“ ... Yâ Rab! Bütün hamd ü senâlar senin içindir. Sen, göklerin ve yerin ve bunlardaki her şeyin nûrusun... ” ( Buhârî, Teheccüd 1; Müslim, Misâfirîn 199 )

Yine Resûlullah ( s.a.s. )’e, Rabbini gördün mü sorulunca: “ Bir nûr gördüm ” şeklinde cevap vermiştir. ( Müslim, İman 292 ) Bir defasında da Resûlullah ( s.a.s. ), “ Rabbini gördün mü? ” sualine: “ Bir nûr! O’nu nasıl görebilirim ” ( Müslim İman 291; Tirmizî, Tefsir 53/7 ) karşılığında bulunmuştur.

Efendimiz ( s.a.s. ) şöyle buyurur:

“ Allah uyumaz, uyumak da O’na yaraşmaz. Teraziyi indirir kaldırır; insanların amellerini daima adâlet terazisinde tartar. Gündüzün amelinden önce gecenin ameli ve gecenin amelinden önce de gündüzün ameli O’na çıkarılır. O’nun örtüsü nûrdur. Eğer örtüsünü açsa, yüzünün nurları, gözünün gördüğü bütün yaratıklarını yakar. ” ( Müslim, İman,293 )

Bunlar, Resûlullah ( s.a.s. )’in Rabbimizin “ nûr ” sıfatıyla ilgili bazı açıklamalarıdır. Bu gibi izahlar da dikkate alınarak “ Allah, göklerin ve yerin nûrudur ” ( Nûr 24/35 ) âyetiyle ilgili şu tefsirler yapılmıştır:

Birincisi; Allah göklerin ve yerlerin “ münevviri ” yâni aydınlatıcısıdır. Gökler ve yerler O’nun kudretiyle aydınlanmış, bütün nizam ve işleyişi O’nun kudretiyle istikamet bulmuş, kendileri ve içlerinde bulunan her şey yine O’nun kudretiyle varlık sahasına çıkmıştır. ( Kurtubî, el-Câmi‘, XII, 170 )

İkincisi; Allah karanlıkları aydınlatan; göklerde ve yerde bulunanlara yol gösterendir. Göklerde ve yerde olanlar ancak O’nun nuruyla doğru yolu bulurlar. Ancak O’nun hidâyetiyle sapıklık yollarından korunurlar. Taberî’ye göre Allah Teâlâ burada önceki ayette bahsettiği konuya devamla sanki şöyle buyurmaktadır: “ Ey insanlar, biz size hakkı bâtıldan ayıran apaçık ayetler indirdik, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvâya ulaşmış kimseler için öğütler sunduk. Bunlarla sizi hidâyete erdirdik, yine bunlarla dininizin temel prensiplerini, alamet ve işaretlerini beyân ettik. Zira ben göklerde ve yerde yaşayan varlıklara hidâyet verenimdir. ” ( Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVIII, 105 )

Üçüncüsü; Allah gökleri ve yeri hikmet ve adâletle yönetendir. Nitekim bilgili ve tecrübeli bir yönetici için “ O, ülkenin nûrudur ” denilir. Bu sözle onun ülkeye nûr gibi yol gösterdiği ve zulmün karanlığını adâletiyle aydınlattığı anlatılmak istenir. Bu mâna yönetici için mecazen kullanılırsa da Allah için hakiki anlamda kullanmak gerekir. Zira bütün mevcudatı O yoktan var etmiş ve aklı yol gösterici bir nur kılmıştır. Görülebilen şeyler ancak ışığın üzerlerine yansımasıyla görüldüğü gibi, bütün mevcudat da Allah’ın kudretiyle var olmuştur. ( Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVIII, 105 )

Cenâb-ı Hakk’ın nûrunu mücerred hâliyle akılla idrak etmek mümkün olmadığı için, âyet-i kerîme onu bir misalle açıklar. Bunun için de مَثَلُ نُورِه۪  ( meselü nûrihî ) buyurur. Âyette geçen اَلْمِشْكٰوةُ ( mişkât )ı fanus, اَلْمِصْبَاحُ ( misbâh )ı lamba, اَلزُّجَاجَةُ ( zücâce )yi kristal cam olarak tercüme ettiğimizden, temsili açıklarken hep bu tercüme karşılıkları kullanacağız. Hemen belirtelim ki, burada هُو ( hû ) zamirinden kimin kastedildiği hususunda şu üç ihtimal bulunmaktadır:

Birinci ihtimal, Allah Teâlâ olmasıdır: Bu ihtimâle göre temsilin mânası şöyledir: “ Allah Teâlâ’nın mü’min kulunun kalbindeki nûrunun misâli şudur. ” Bu nûrdan en büyük payı alan şüphesiz Resûlullah ( s.a.s. )’dir. Bu nûru kuluna lütfeden ve dilediği kulunu ona eriştiren Allah Teâlâ’dır. Kul ise bu nûru kabul edendir. Nûru kabul mahalli kulun kalbidir. Bu nûru yüklenen kulun azîmeti, himmeti ve iradesidir. Bunu yüklenme aracı ise kulun düşüncesi, niyeti, sözü ve amelidir.

Temsili bu mânada daha ayrıntılı olarak şöylece açklamak mümkündür:

Fanus, mü’minin göğsüdür. Kristal cam onun kalbidir. Mü’minin kalbi, inceliği, temizliği ve salâbeti yani içindeki Allah sevgisini en iyi koruyucu bir vasfa sahip oluşu sebebiyle kristal cama benzetilmiştir. Mü’min kalbi rakîktir, merhametlidir, yaratıklara karşı müşfiktir; eşyayı hakikatiyle görür, orada hiçbir bulanıklık ve karışıklık barınmaz. Allah’ın emirlerine sonsuz bağlı ve Zâtı’na son derece muştâktır. Allah’ın düşmanlarına karşı pek şiddetli ve serttir. Hakkı Allah için ikame eder. Zira kalpler, Allah Teâlâ’ın yeryüzündeki kaplarıdır. Bunların içinde Allah’ın en sevdiği kalp en ince, en sert yani içindeki Allah sevgisini en iyi koruyan ve en temiz olanıdır. Lamba, mü’min kulun kalbindeki iman nûrudur. Hidâyeti ve hak dini getiren vahiyden ibaret olan mübârek ağaç ise lambanın yakıtıdır. Nûr üstüne nûr olan; doğru fıtrat, doğru idrâk, vahiy ve kitap nûrudur. Nûrlardan biri diğerine eklenince o kulun nûruna nûr katılır. Bundan dolayı o kul, neredeyse kitap okumadan bile hakla, hikmetle konuşur. Akıl, şeriat, fıtrat ve vahiy kanıtları onda birbirine uyar. Aklı, fıtratı ve zevki ona Peygamber ( s.a.s. )’in getirdiklerinin tümünün gerçek olduğunu gösterir. O kimsede akıl ve nakil asla çatışmaz, aksine birbirini doğrular. Bu durum, o kimsede “ nûr üstüne nûr ” hâlinin teşekkül etmeye başladığının bir alâmetidir. ( bk. Kâsimî, Mehâsinu’t-te’vîl, XII, 4528- 4529 )

Mü’minin nûr üstüne nûr olmasıyla ilgili Übey b. Ka‘b ( r.a. ) şöyle der:

“ Mü’min şu dört durum arasındadır: Bir nimete nâil olduğunda şükreder, belâya uğradığında sabreder, konuşunca doğru söyler, hükmedince adâletle hükmeder. Onun diğer insanlar arasındaki durumu, ölüler arasında dolaşan diri gibidir. O, şu beş nûr içinde dolaşır: Onun konuşması nûr, ameli nûr, gizlisi nûr, açığı nûr, kıyamet günü dönüşü de gerçek Nûr olan Allah’adır. ” ( Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXIII, 237 )

İkinci ihtimâl, zamirin bahsettiği kişinin Peygamberimiz ( s.a.s. ) olmasıdır. Buna göre temsildeki fanus, Peygamberimiz ( s.a.s. ) veya onun göğsüdür. Lamba; nübüvvet, hidâyet ve amelden Efendimiz’e ait olan şeylerdir. Kristal cam, Peygamberimiz’in kalbidir. Mübârek ağaç, vahiy ve Peygamber ( a.s. )’ın vahiyle irtibatını sağlayan elçi meleklerdir. Yağ, vahyin ihtivâ ettiği âyetler, deliller ve bürhânlardır. ( Kurtubî, el-Câmi‘, XII, 172 )

Bir başka izaha göre fanus Peygamberimiz ( s.a.s )’in bedeni, lamba kalbi, kristal cam göğsüdür. Peygamberimizin göğsü inci gibi parlayan bir yıldıza benzetilmiştir. Peygamberimizin kalbindeki lamba, ne doğuya ne de batıya ait olan, kendisine ne doğunun ne de batının güneşi dokunmuş bulunan mübârek bir zeytin ağacının yağıyla tutuşturulur. Bu yağ, kendisine ateş değmese de ışık verecek bir durumda olduğu gibi Peygamber ( s.a.s. ) de, kendisinin peygamber olduğunu söylemese bile insanlara gerçek açıklamalarda bulunacak bir durumdadır. Zira Efendimiz, nübüvvet öncesi kalben ve rûhen bu şekilde ilâhî bir terbiye görmüştür. ( Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVIII, 106 )

Üçüncü ihtimale göre ise zamirden maksat Kur’ân-ı Kerîm’dir. Allah’ın, insanları doğru yola iletmek üzere indirdiği ve mü’minlerin kalplerinde sakladıkları, kendisine inanıp buyruklarını tutarak kurtuluşa erdikleri Kur’an’ın misâli şudur: Fanus mü’min, kristal cam mü’minin göğsüdür ki içinde kalbi bulunmaktadır. Onun kalbindeki Kur’an ise lamba gibidir. Mü’minin, Kur’an’ın nûru ve aydınlatmasıyla küfür, şirk ve şüpheden kurtulmuş göğsü, inci gibi parlayan bir yıldıza benzetilmiştir. Şüphesiz Kur’an Allah tarafından gelmiştir ve O’nun kelamıdır. Allah Teâlâ, Kur’an’ın kendi tarafından gelmiş olmasını, lambanın, ateş değmese de ışık verecek derecede saf ve güzel olan, doğuya da batıya da ait olmayan mübârek bir ağacın yağından tutuşturulmasıyla temsil etmiştir. “ O yağ, neredeyse kendisine ateş değmese bile kendiliğinden ışık verecek haldedir: ” Allah Teâlâ tevhidi açıklamak üzere Kur’an’ı indirmek suretiyle daha fazla beyânda bulunmasa bile, Kur’an’ın nüzûlünden önce insanların önüne serdiği kevnî deliller, aklını kullanabilen herkese tevhidi göstermeye yeter. Zira bunlar tevhidi ispat edecek mâhiyette ve güçtedir. Buna ilâveten bir de Kur’an’ı indirip orada varlığının ve birliğinin delillerini zikrettikten ve önceki deliller üzerine yeni yeni deliller getirdikten sonra durum nasıl olur? Şüphesiz bunlar tevhidi beyânda daha tesirli ve keyfiyetli olurlar. “ Bu durum, nûr üstüne nûrdur: ” Kur’an, Allah yanından gönülleri aydınlatmak üzere inmiş bir nûrdur. O, daha önce Allah’ın birliğine delalet eden nûrlu deliller üzerine gelmiş bir nûrdur. Buna göre önceki deliller bir nûr, Kur’an da bir nûrdur. Böylece bunlar nûr üstüne nûr olmuş olur. Veya Kur’an’ın her bir ayeti bir nûrdur. Bu ayetlerin peş peşe, üst üste gelmesiyle Kur’an nûr üzerine nûr olmuştur. Yüce Allah, kullarından dilediğini kıyamete kadar peyderpey Kur’an’ın nûruna iletecektir. ( bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVIII, 108-111; Kurtubî, el-Câmi‘, XII, 175 )

Dikkat etmek gerekir ki:


Ömer Çelik Tefsiri
Nur suresi Diyanet

Nur'den 35 Ayeti'ni dinle


Nur suresi 35 ayeti anlamı - okunuşu

Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûru şöyle bir misâlle anlatılabilir: İçinde lamba bulunan bir fanus. Bu lamba kristal bir cam içindedir. Bu kristal cam da inci gibi parlayan bir yıldıza benzer. Lamba doğuya da batıya da ait olmayan mübârek bir zeytin ağacının yağından tutuşturulur. O yağ, neredeyse kendisine ateş değmese bile kendiliğinden ışık verecek haldedir. Bu durum, nûr üstüne nûrdur! Allah dilediği kimseyi kendi nûruna eriştirir. Allah, gerçeği anlamaları için insanlara böyle misâller verir. Allah her şeyi hakkiyle bilmektedir.


Mokhtasar tefsiri

Yüce Allah, göklerin ve yerin nurudur. Orada bulunanlara hidayet edendir. Müminin kalbinde O`nun nurunun misali; üzerinde pencere olmayan bir duvarda aydınlanmak için yapılan bir kandillik içinde bulunan kandil gibidir. Bu kandil kristal bir fanusun içinde olan bir kandildir. Söz konusu fanus sanki inciye benzer bir yıldız gibi etrafı aydınlatır. Bu kandilin yağı mübarek bir ağaçtan tutuşturulur. Bu ağaç ne sabah ve ne de akşam güneşin ışıklarından kendisini engelleyen herhangi bir şeyin olmadığı zeytin ağacıdır. Onun yağı; berraklığı sebebi ile tutuşturulmasa dahi aydınlık verir. Kendisine ateş değmese dahi ışık saçar. Bir de tutuşturulmuş olsa etrafı çok aydınlatır. Kandilin nuru cam kristalin nurunun üstündedir. İşte hidayet nuru Müminin kalbinde parıldadığında böyle olur. Yüce Allah dilediği kulunu Kur`an`a tabi kılarak muvaffak kılar. İşte Yüce Allah; kimi şeyleri o şeylerin benzerlerini örnek vererek böylece açıklar. Yüce Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Hiçbir şey O`na gizli kalmaz.


Ali Fikri Yavuz

Allah, göklerin ve yerin aydınlatıcısıdır. Müminin kalbinde, nurunun sıfatı: Sanki bir hücre ki, içinde bir lâmba var; lâmba da cam bir mahfaza içinde; o cam mahfaza, sanki (parlayan) incimsi bir yıldız. Bu lâmba, güneşin doğuşunda ve batışında gölgeye düşmiyen mübarek bir zeytin ağacının yağından tutuşturulur. Bu öyle (saf) bir yağdır ki, nerde ise ateş dokunmasa da aydınlık verecek. Bu aydınlık, nur üstüne nurdur (Allah’ın müminlere hidayeti, iman nuru üstüne bir nurdur). Allah, dilediği kimseyi nuruna (İslâm dinine) kavuşturur. Allah, insanlara böyle misaller verir (ki ibret alıb iman etsinler). Allah, her şeyi bilir


İngilizce - Sahih International


Allah is the Light of the heavens and the earth. The example of His light is like a niche within which is a lamp, the lamp is within glass, the glass as if it were a pearly [white] star lit from [the oil of] a blessed olive tree, neither of the east nor of the west, whose oil would almost glow even if untouched by fire. Light upon light. Allah guides to His light whom He wills. And Allah presents examples for the people, and Allah is Knowing of all things.

Nur suresi oku

Abdulbaki Gölpınarlı meali


Allah ışığıdır göklerin ve yeryüzünün. Işığının örneği, kandil konan bir yere benzer, orada bir kandil var, kandil, bir sırça içinde, sırça da parılparıl parlayan bir yıldız sanki; doğuda da olmayan, batıda da olmayan kutlu zeytin ağacından yakılmış;ateş dokunmadan da yağı, hemen ışık verecek; nur üstüne nur. Allah, doğru yolu gösterir nuruyla dilediğine ve Allah, örnekler getirir insanlara ve Allah, her şeyi bilir.


Azerice Bunyadov Memmedeliyev


Allah göylərin və yerin nurudur. (Kainatı yaradıb ona nur verən, yer və göy əhlinə haqq yolu göstərən xaliqdir). Onun (Peyğəmbərimizin və mö’minlərin qəlbində olan) nuru, içində çıraq olan bir taxçaya (çıraqdana) bənzər; taxçadakı o çıraq bir qəndilin içindədir, o qəndil isə, sanki parlaq bir ulduzdur. O çıraq nə şərqdə, nə də qərbdə (aləmin ortasında) olan mübarək bir zeytun ağacından yandırılır. (Şərqdə deyildir ki, günəş batdıqda, qərbdə də deyildir ki, günəş doğduqda qaranlıqda qalsın). Onun (zeytun ağacının) yağı özünə od toxunmasa da, sanki (haradasa) işıq saçır. O, nur üstündə nurdur. Allah dilədiyiniz öz nuruna qovuşdurur (istədiyinə öz nurunu bəxş edib cənnət yolu olan islam dininə yönəldir). Allah (həqiqəti anlaya bilsinlər deyə) insanlar üçün misallar çəkir. Allah hər şeyi biləndir!


Kuran Araştırmaları Vakfı


Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.

Nur suresi (An-Nur) 35 ayeti arapça okunuşu

﴿۞ اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ ۖ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ ۖ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ ۚ نُّورٌ عَلَىٰ نُورٍ ۗ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاءُ ۚ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ ۗ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
[ النور: 35]

allahü nurus semavati vel'ard meselü nurihi kemişkatin fiha misbah elmisbahu fi zücaceh ezzücacetü keenneha kevkebün dürriyyüy yukadü min şeceratim mübaraketin zeytunetil la şerkiyyetiv vela garbiyyetiy yekadü zeytüha yüdiü velev lem temseshü narun nurun ala nur yehdil lahü linurihi mey yeşa' veyadribül lahül 'emsale linnas Vallahü bikülli şey'in alim

الله نور السموات والأرض مثل نوره كمشكاة فيها مصباح المصباح في زجاجة الزجاجة كأنها كوكب دري يوقد من شجرة مباركة زيتونة لا شرقية ولا غربية يكاد زيتها يضيء ولو لم تمسسه نار نور على نور يهدي الله لنوره من يشاء ويضرب الله الأمثال للناس والله بكل شيء عليم

سورة: النور - آية: ( 35 )  - جزء: ( 18 )  -  صفحة: ( 354 )


English Türkçe Indonesia
Русский Français فارسی
تفسير انجليزي اعراب

Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler

  1. Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelmiş ve şöyle demişti: "Ey Milletim! Gönderilen elçilere uyun."
  2. Melekler: "Bu böyledir, Rabbin söylemiştir; doğrusu O, Hakim olandır, bilendir" dediler.
  3. Göklerde ve yerde olan O'nundur. Kulluk da daima O'nadır. Allah'tan başkasından mı sakınıyorsunuz?
  4. Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.
  5. Namaza çağırdığınızda onu alay ve eğlenceye alırlar. Bu, onların akletmeyen bir topluluk olmasındandır.
  6. Dönüşünüz ancak Allah'adır. O her şeye Kadir'dir.
  7. Tek olarak yaratıp kendisine bol bol mal, çevresinde bulunan oğullar verdiğim ve nimetleri yaydıkça yaydığım
  8. Ona İshak'ı, Yakub'u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce Nuh'u ve soyundan Davud'u,
  9. Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün.
  10. Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz.

türkçe Kuran sureleri :

Bakara suresi Âl-i İmrân Nisâ suresi
Mâide suresi Yûsuf suresi İbrâhîm suresi
Hicr suresi Kehf suresi Meryem suresi
Hac suresi Kasas suresi Ankebût suresi
As-Sajdah Yâsîn suresi Duhân suresi
fetih suresi Hucurât suresi Kâf suresi
Necm suresi Rahmân suresi vakıa suresi
Haşr suresi Mülk suresi Hâkka suresi
İnşikâk suresi Alâ suresi Gâşiye suresi

En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Nur indirin:

Nur Suresi mp3 : Nur suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Nur Suresi Ahmed El Agamy
Ahmed Al Ajmy
Nur Suresi Bandar Balila
Bandar Balila
Nur Suresi Khalid Al Jalil
Khalid Al Jalil
Nur Suresi Saad Al Ghamdi
Saad Al Ghamdi
Nur Suresi Saud Al Shuraim
Saud Al Shuraim
Nur Suresi Abdul Basit Abdul Samad
Abdul Basit
Nur Suresi Abdul Rashid Sufi
Abdul Rashid Sufi
Nur Suresi Abdullah Basfar
Abdullah Basfar
Nur Suresi Abdullah Awwad Al Juhani
Abdullah Al Juhani
Nur Suresi Fares Abbad
Fares Abbad
Nur Suresi Maher Al Muaiqly
Maher Al Muaiqly
Nur Suresi Muhammad Siddiq Al Minshawi
Al Minshawi
Nur Suresi Al Hosary
Al Hosary
Nur Suresi Al-afasi
Mishari Al-afasi
Nur Suresi Yasser Al Dosari
Yasser Al Dosari


Tuesday, July 16, 2024

Bizim için dua et, teşekkürler