Hud suresi 8. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿وَلَئِنْ اَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِلٰٓى اُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُۜ اَلَا يَوْمَ يَأْت۪يهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ ﴾ [هود: 8]
ayet arapça & türkçe okunuşuVele-in eḣḣarnâ ‘anhumu-l’ażâbe ilâ ummetin ma’dûdetin leyekûlunne mâ yahbisuh(u)(k) elâ yevme ye/tîhim leyse masrûfen ‘anhum vehâka bihim mâ kânû bihi yestehzi-ûn(e) [Hud: 8]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
And olsun ki, onların azabını sayılı bir süreye kadar ertelesek, "Onu alıkoyan nedir?" derler. Bilin ki, onlara azab geldiği gün, artık geri çevrilmez; alaya aldıkları şey onları mahvedecektir. [Hud: 8]
Hud Suresi 8. ayet tefsiri
Allah Teâlâ, gökleri ve yeri altı günde yani sürelerini aklımızla belirlememiz mümkün olmayan altı kozmik devirde yarattı. ( bk. A‘râf 7/54 ) Bunları yaratmaya başlamadan evvel arşı ve suyu yaratmıştı. “ Arşı ise daha önce su üzerinde idi ” ( Hûd 11/7 ) ifadesi buna işaret eder. Ancak bu ikisinden hangisinin daha önce yaratıldığına dair bir bilgi yoktur. Resûlullah ( s.a.s. ) yaratılışın başlangıcı hakkında şöyle buyurur:
“ Allah vardı, O’ndan başka hiçbir şey yoktu. Arşı da su üstünde idi. Daha sonra gökleri ve yeri yarattı ve Levh-i Mahfuz’da her şeyi yazdı. ” ( Buhârî, Bedü’l-Halk 1 )
“ Allah’ın arşınının su üzerinde olması ” mes’elesi;
› Zaman
› Su
› Arş kavramları açısından incelendiğinde, bundan farklı yorumlar çıkarılabilmektedir.
Eğer âyette kastedilen zaman kâinatın yaratılışından önce ise, o takdirde “ su ” kelimesinin burada bir istiareden ibaret olduğunu ve arş gibi onun da gerçek niteliğini bilemeyeceğimizi kabul etmemiz gerekir. Kâinatın ilk yaratılma aşamalarında ise, bizim dünyamızın “ su ” kavramına oldukça yaklaşmış oluruz. Çünkü bugün bilim dünyasının ortak kanaati haline gelmiş ve oldukça ciddi kanıtlarla desteklenen teoriler, kâinatın sıfır hacim ve sonsuz yoğunlukta, trilyonlarca derece sıcaklıkta bir kozmik çorbadan yaratılmış olduğu ve daha sonra da adım adım atom parçacıklarının inşa edildiği yönündedir. Buna göre kâinatın ilk dönemlerinde, madde bütünüyle hidrojen çekirdeklerinden ibaretti ki, hâlen de kâinattaki maddenin dörtte üçünün hidrojenden ibaret olduğu hesaplanmaktadır. Hidrojen ise suyun hammaddesidir; kelimenin kökü “ su ”dan gelmekte ve hidrojen adı da “ suyu doğuran ” anlamını taşımaktadır. Bu açıdan yaklaşıldığında, kâinatın uzun çağlar boyunca ağırlıklı olarak hidrojen üzerinde tecelli eden ilâhî irade ile şekillendiğini ve suyun hammaddesi ile göklerin ve yerin yaratılarak bugünkü hâlini aldığını söyleyebiliriz. Eğer âyetteki ibâre “ yerin yaratıldığı ” zamana işaret ediyorsa, bu defa, bizim bildiğimiz suya iyice yaklaşmış oluruz. Her üç halde de suyun yaratılış için taşıdığı önem âşikârdır. “ Arş ” kelimesine gelince, Allah’ın kudret ve hâkimiyetini ifade etmesi itibariyle bu kelimenin su ile ilişkisi de açıktır. Çünkü Allah’ın ilim, irade, kudret ve rahmetinin eserleri, bütün ihtişamıyla, hayat üzerinde kendilerini göstermektedir ve hayatta suya bağlıdır. Nitekim Enbiyâ sûresi 30. âyette buna açıkça işarette bulunulmuştur. ( Kandemir ve diğerleri, s. 750-751 )
Arşın, suyun, göklerin, yerin ve bunlarda bulunan her şeyin yaratılma maksadı, akılla donatılıp sorumlu kılınan insanı imtihan etmek ve bunlar içinde en güzel amel işleyenleri seçip ortaya çıkarmaktır. Efendimiz ( s.a.s. )’in beyânıyla: “ Hangisinin akılca en güzel, Allah’ın haram kıldığı şeylerden sakınmada en müttaki, O’nun taatine koşmada en süratli olduğunu belirlemektir. ” ( Suyûti, ed-Dürrü’l-Mensûr, IV, 404 ) Buna göre aklı, yenip içilecek rızkı değil, yaratılışın esas hikmeti olan en güzel amelin hangisi olduğunu tespit ve onun yapılması istikâmetinde kullanmak gerekir. Çünkü Cenâb-ı Hak bu nimetlerin hepsini bir hikmete bağlı olarak ihsan buyurdu. İnsanlar, dünyada bunlarla imtihan olunacak, öldükten sonra dirildiğinde bu imtihanın neticesine göre bir muameleye tabi tutulacaktır. Bunun, hayat ırmağının akacağı mecburi bir mecrâ ve içine döküleceği zaruri bir son olduğunda şüphe bulunmamakla beraber, akıl ve iradelerini küfür katranıyla iyice kapatmış olanlar bu gerçeği kabul etmez ve bunun, gerçekle alakası olmayan apaçık bir düzmece olduğunu söylerler. Bu hakikatleri haber veren Kur’an’ın, cahil insanları aldatmak, onları dünya zevklerinden ve nefsânî hürriyetlerden mahrum bırakmak suretiyle üzerlerinde baskı kurmak için uydurulmuş bir hile, bir oyun ve düzmece bir söz olduğunu iddia ederler. Çünkü onların anlayışına göre ölenin bir daha dirilmesi olacak şey değildir. Bu sebeple müşrikler, zaman zaman Peygamberimiz ( s.a.s. ) ile alay etme niyetiyle başlarına helak edici musibetler getirmesini istiyorlar; bekledikleri musibet hemen gelmeyince de yine alayvârî bir şekilde: “ Ne oluyor, niçin azap gelmiyor? Onu alıkoyan, gelmesini engelleyen nedir? ” diyorlardı. Halbuki acele etmelerine gerek yoktur. Çünkü azap geldiğinde onları her yönden çepeçevre kuşatacak ve kimsenin bunu onlardan geri çevirmeye gücü yetmeyecektir.[ 1 ]
İnsana gelince o, kendine güvendiği kadar çok güçlü ve dayanıklı bir varlık değildir. Ölüm, toplu helak, kıyâmet gibi büyük felaketler şöyle dursun karınca ısırması gibi en küçük bir sıkıntı bile onun dengesini bozmaya ve ümitsizliğe düşmesine yeter:
[ 1 ] Âyette geçen اُمَّةٌ مَعْدُودَةٌ ( ümmetün ma‘dûdetün ) ifadesinde yer alan “ ümmet ” kelimesine pek çok müfessir “ zaman, süre, vakit ” mânaları vererek ibareyi “ belli bir süre, belirlenmiş bir vakit ” şeklinde anlamışlardır. Bu doğrudur. Bununla birlikte “ ümmet ” kelimesinde “ nesil, cemaat; belli bir din ve gaye etrafında ve bir önderin liderliğinde bir araya gelmiş düzenli bir grup ” mânaları vardır. Buna göre âyet-i kerîme bize şu mânaları hatırlatmaktadır: Bir neslin yaptığı kötülüklerin cezası hemen o kötülükleri yapanlara verilmeyip daha sonraya ertelenebilmektedir. Mesela âyeti ülkemizdeki gelişmeler ışığında ele almak gerekirse Cumhuriyet döneminde boy veren zehirler Tanzimat döneminin tohumlarıdır. Bir dönemde ekilen fitne fesat tohumlarının belâsını sonraki nesiller çekmişlerdir. Yine Cumhuriyetin başından beri atılan yanlış adımların belâsını bizler çekiyoruz. Aslında bu durum, âyetlerde yer alan: “ Kimse bir başkasının suç ve günah yükünü çekmez ve onunla yargılanmaz ” ( Fâtır 35/18 ) ilkesine aykırı değildir. Örnek vermek gerekirse, sigara içen hamile annenin bebeğine zararı bulunmuyor mu?
Ömer Çelik Tefsiri
Hud suresi 8 ayeti anlamı - okunuşu
Yemin olsun ki, eğer kendilerini tehdit ettiğimiz azabı hemen göndermeyip belli bir süre ertelesek, şüphesiz onlar: “Azabın gelmesine mâni olan nedir?” derler. Bilin ki, başlarına azap geldiği gün artık ondan kurtulmaları mümkün değildir. Alay ettikleri gerçek kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.
Mokhtasar tefsiri
Şayet dünya hayatında hak ettikleri azabı müşriklerden sayılı günler erteleyecek olsak, onlar alay ederek ve onun gelmesi için acele ederek şöyle derler: Azabı engelleyen nedir? Onların hak ettikleri azabın; Allah`ın katında bir süresi vardır. O gün, onlara azap gelince onlardan azabı uzaklaştıracak yoktur. Mutlaka azap onların üzerine inecektir. Ve alay ederek maskaraya aldıkları ve (başlarına gelmesi için) acele ettikleri azap onları kuşatacaktır.
Ali Fikri Yavuz
Eğer ilerideki belirli bir müddete kadar kendilerinden azabı geciktirirsek, o vakit de muhakkak (alay tarzında) şöyle derler: “- Bu azabın inişini engelliyen nedir?” Bilsinler ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden çevrilecek değildir. O alay ettikleri azab da kendilerini sarmış bulunacaktır
İngilizce - Sahih International
And if We hold back from them the punishment for a limited time, they will surely say, "What detains it?" Unquestionably, on the Day it comes to them, it will not be averted from them, and they will be enveloped by what they used to ridicule.
Hud suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
Onların uğrayacakları azabı, mukadder bir zamana kadar geciktirirsek, bunun teahhuruna da sebep nedir derler. Bilin ki onlara azabın gelip çattığı gün o azap, artık geriye bırakılamaz ve alay ettikleri musibet, onları çepeçevre kuşatır.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
Əgər onlara gələcək əzabı az bir müddət yubatsaq, sözsüz ki, (istehza ilə): “Bu əzabı gecikdirən (ona mane olan) nədir?” – deyəcəklər. Bilin ki, əzab onlara gələcəyi gün dəf olunmaz. Məsxərəyə qoyduqları əzab onları məhv edər.
Kuran Araştırmaları Vakfı
Andolsun, eğer biz onlardan azabı sayılı bir süreye kadar ertelesek, mutlaka "Onun gelmesini engelleyen nedir?" derler. Bilesiniz ki, kendilerine azap geldiği gün, bir daha onlardan uzaklaştırılacak değildir. Ve alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşatacaktır.
Hud suresi (Hud) 8 ayeti arapça okunuşu
﴿وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَىٰ أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ ۗ أَلَا يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ﴾
[ هود: 8]
ولئن أخرنا عنهم العذاب إلى أمة معدودة ليقولن ما يحبسه ألا يوم يأتيهم ليس مصروفا عنهم وحاق بهم ما كانوا به يستهزئون
سورة: هود - آية: ( 8 ) - جزء: ( 12 ) - صفحة: ( 222 )English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- Onlara Kuran okunduğu zaman neden secde etmiyorlar?
- Burçlarda olanlar, simalarından tanıdıkları adamlara; Topluluğunuz, topladığınız mal ve büyüklük taslamalarınız size fayda vermedi. Allah'ın
- Bir kısım tanrılarımız seni çarpmıştır, demekten başka birşey demeyiz" dediler. Hud: "Doğrusu ben Allah'ı şahit
- Sonra yaklaşmış ve inmiştir.
- Siz dirilip yaptıklarınıza karşılık görmeyecekseniz ve eğer bu sözünüzde samimi iseniz, o çıkmak üzere olan
- Bu, Allah'ın size indirmiş olduğu buyruğudur. Kim Allah'ın buyruğuna karşı gelmekten sakınırsa, O, onun kötülüklerini
- Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular.
- Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir.
- Eğer Allah'a, Peygambere ve ona indirilen Kuran'a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu
- Karşı karşıya gelen iki topluluğun durumlarında sizin için ibret vardır; biri Allah yolunda savaşanlardır, diğeri
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Hud indirin:
Hud Suresi mp3 : Hud suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler