Cuma suresi 4. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ ﴾ [الجمعة: 4]
ayet arapça & türkçe okunuşuŻâlike fadlu(A)llâhi yu/tîhi men yeşâ(u)(t) va(A)llâhu żû-lfadli-l’azîm(i) [Cuma: 4]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
Bu, Allah'ın dilediğine verdiği lütfüdür. Allah, büyük lütuf sahibidir. [Cuma: 4]
Cuma Suresi 4. ayet tefsiri
“ Ümmîler ”den maksat, büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen, kendilerine ait bir kitapları olmayan Araplardır. Allah Teâlâ bunlar arasından Hz. Muhammed ( s.a.s. )’i seçip âhir zaman Peygamberi olarak gönderdi. Fakat o, yalnız Araplara gönderilmiş bir peygamber değil, onlarla beraber tüm insanlığa gönderilmiştir. Onun tebliği, belirli bir dönem ve belirli bir toplumla sınırlı değil, kıyamete kadar bütün dönemler ve toplumlar için geçerlidir.
Nitekim şu rivayet 3. âyetin kapsamı hakkında açık bir izahta bulunmaktadır:
Ebû Hureyre ( r.a. ) şöyle demiştir: Bir defasında biz Resûlullah ( s.a.s. )’in yanında otururken ona Cum‘a sûresi nâzil oldu. Allah Resûlü ( s.a.s. ), “ Allah o Peygamberi, henüz kendilerine katılmamış, ama daha sonra katılacak olan başkalarına da göndermiştir ” ( Cum‘a 62/3 ) âyetini okuyunca, sahabîler, kendilerinden söz edilen bu kimselerin kimler olduğunu sordular. Efendimiz ( s.a.s. ) cevap vermeyince, soruyu soran kişi sorusunu üç kere tekrarladı. O sırada aramızda Selmân-i Fârisî de bulunuyordu. Allah Resûlü ( s.a.s. ) elini onun omzuna koydu ve şöyle buyurdu: “ Şunlardan öyle yiğitler vardır ki, iman Süreyya yıldızının yanında olsa bile, muhakkak ona ulaşır. ” ( Buhârî, Tefsir 62/1; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 230, 231 )
Burada Peygamberimiz ( s.a.s. )’in üç mühim vazifesine dikkat çekilir:
Birincisi; Allah’ın âyetlerini insanlara okumak: Peygamberlerin ümmetlerini hak yoluna daveti, gelen vahyin okunmasıyla başlar. Ancak bu vazîfe, insanları umulan hedefe ulaştırmada ilk merhaledir ve bir zemîn teşkîl eder.
İkincisi; tezkiye etmek: Tevhîd davetinin maksadına ulaşması, ancak nefisleri küfür, şirk ve günah gibi mânevî kirlerden temizleyip huşû ve huzûra erdirmekle mümkündür. Nitekim mâzîsi câhiliyye insanı olan ashâb-ı kirâm, hidâyet bulup Allah Resûlü ( s.a.s. )’in feyizli sohbeti ve mânevî terbiyesiyle gönüllerini arındırdıkları anda dünyanın en mümtaz insanları hâline geldiler. Onların, dillerde ve gönüllerde dolaşan fazilet menkıbeleri çağları ve iklimleri aştı.
Fakat şunu belirtmek gerekir ki, Allah ile kul arasında en büyük engel olan nefsi arındırmak, onun zararlı vasıflarını kazıyıp temizlemek dil ile söylemek kadar kolay bir hâdise değildir. İşin hem tezkiye edeni hem de tezkiye edileni ilgilendiren yönü bulunup, her iki yöndende büyük zorluklar, çileli ve meşakkatli uğraşılar gerektirmektedir. Kulun kurtuluşu da, bu alanda gerçekleştirilecek başarıyla doğru orantılıdır. Nitekim Hz. Mevlânâ, Kazvinli’nin vücuduna arslan resmi döğdürmesi yaptırması hikayesiyle bakınız bu gerçeği nasıl anlaşılır hâle getirmektedir:
Kazvinlilerin adetine göre; bedenlerine, ellerine, omuzlarına, kendilerine zarar vermeyecek bir tarzda, iğne ucu ile mavi dövmeler döğdürürlerdi. Kazvinlinin biri, hamamda tellağın yanına gitti:
“ - Lütfen bana bir dövme yap, ama tatlılıkla yap, canımı acıtma ” dedi. Tellak:
“ - Söyle yiğidim, ne resmi yapayım? ” diye sorunca, Kazvinli:
“ - Kükremiş bir arslan resmi yap ” dedi, “ Tali’im arslan burcudur. Arslan resmi döv. Gayret et ki tam arslana benzesin. Rengi solgun olmasın. ” Tellak:
“ - Vücudunun neresine döveyim? ” deyince, Kazvinli, “ Omuzuma döv ” dedi. Tellak, iğneyi batırınca, acısı adamın kürek kemiğine işledi. Kazvinli yiğit inleyerek:
“ - Ey değerli usta, beni öldürdün; ne resmi yapıyorsun? ” diye sordu. Tellak:
“ - Arslan resmi yap demedin mi? ” deyince, Kazvinli:
“ - Neresinden başladın? ” dedi. Tellak:
“ - Kuyruğundan başladım ” dedi. Kazvinli:
“ - Ey iki gözüm kuyruğu bırak ” dedi, “ Arslan kuyruğunun sızısı kuyruk sokumumu sızlattı; kuyruğu, boğazımı sıktı, nefesimi kesti. Ey arslan yapan, sen kuyruksuz bir arslan yap, çünkü iğne acısından yüreğime fenalık geldi, bayılacağım. ”
Usta, Kazvinli’ye acımadan, duyduğu acıları düşünmeden, arslanın bir başka tarafını yapmak için iğneyi tekrar batırdı. Kazvinli:
“ - Aman, bu arslanın neresi? ” diye bağırdı. Tellak da; “ Kulağı ” dedi. Adam:
“ - Bırak kulağı da olmasın ey usta, elini çabuk tut! ” Tellak, bu defa iğneyi başka bir tarafa batırınca, Kazvinli, yine feryada başladı: “ Bu üçüncü de arslanın neresi? ” diye sordu. Tellak da, “ Karnıdır, azizim ” diye cevap verdi. Kazvinli:
“ - Varsın arslan karınsız olsun, duyduğum acı arttıkça arttı, iğneyi çok batırma ” dedi. Tellak, şaşırdı, hayli zaman parmağı ağzında kaldı. Sonra öfke ile iğneyi yere attı da:
“ - Dünyada bu iş kimin başına gelmiştir? ” dedi, “ Kuyruksuz, başsız, gövdesiz arslanı kim görmüştür? Allah bile böyle bir arslan yaratmamıştır. ” ( Mesnevî, 2982-3001. beyitler )
Mevlânâ ( k.s. ) bu hikâyeyi anlattıktan sonra şöyle nasihat eder:
“ Ey kardeş, iğne acısına sabret ki, kendi kâfir nefsinin iğnesi acısından kurtulasın. Varlıktan kurtulmuş olanlara, gökyüzü de secde eder, güneş de, ay da… Kimin bedenindeki kâfir nefis öldü ise, güneş de onun buyruğuna girer, bulut da... Gönlünde ilâhî aşk ateşini uyandıran ve çevresini aydınlatmayı öğrenen kişiyi artık güneş bile yakamaz. Cenab-ı Hakkı yüceltmek, tâzim etmek nasıl olur? Kendini hor, hakir bilmek ki, kendini toprak gibi ayak altında çiğnetmeye layık görmekle olur. Tevhid, Allah’ı bilmek nedir? Kendini Vahid’in, Bir’in önünde yakıp yok etmektir. Eğer gündüz gibi aydınlanmak, parlamak istiyorsan, geceye benzeyen, gece gibi karanlık olan varlığını, benliğini yak. Bakırı kimyada eritir gibi, varlığını, sana o varlığı verenin varlığında erit, yok et. Sen sıkı sıkıya, «Ben»e ve «Biz»e yapışmışsın. Yokluğa ve birliğe ulaşamamışsın, karşılaştığın bütün bu bozuk düzen işler, bütün bu perişanlıklar, bu yıkıntılar hep bu ikilikten meydana gelmektedir. ” ( Mesnevî, 3002-3012. beyitler )
Peygamberin üçüncü vazifesi kitap ve hikmeti öğretmek: Bu merhalede ise uyulması gereken kanunları ve hükümleri beyân eden kitabın, yâni Kur’ân-ı Kerîm’in tâlimi gelir. Kur’ân-ı Kerîm’in rûhunda derinleşebilmek, kalbî seviyeye bağlıdır. Kur’ân-ı Kerîm, asıl kalb ile okunup anlaşılır. Gözler ise kalbe ancak basit bir vasıta hükmündedir.
Âyet-i kerîmelerde tezkiye ile kitâb ve hikmetin tâliminin bir arada zikredilmesi, tezkiye olunmamış kimselerin ilim elde edemeyeceklerini, etseler de bu ilmin kendilerine bir fayda sağlamayacağını ifade etmektedir. Zira ilim ve hikmet öyle bir nûr ve zînettir ki bunu elde etmek için, onun mekân tutacağı yerlerin, yâni kalbin, evvelâ lüzûmsuz ve zararlı şeylerden boşaltılması gerekmektedir. Bu bakımdan Peygamberler önce âyetleri okur, sonra bu âyetlere inanan ve gönül veren kimselerin, nefislerini aşırılıklardan, çirkinliklerden arındırırarak kalblerini mânevî kirlerden tasfiye ederler. Daha sonra da tezkiye ve tasfiye olunmuş kimselere kitâb ve hikmeti öğretirler. Kâinattaki sır ve kudret akışlarına da ancak böyle bir kalbin sahipleri âşinâ olur ve bir hikmet menbaı hâline gelebilir.
Bu lütfa nâil olabilmek için Allah’ın kitabını mânasını anlayarak okuma, hayatın her alanını onun rehberliğinde ve onun hükümlerine göre düzenleme zarureti vardır. Aksi takdirde, daha önce Allah’ın kitabına göre hareket etme imtihanını kaybeden yahudilerle aynı hazin âkibeti paylaşmak kaçınılmaz olacaktır:
Ömer Çelik Tefsiri
Cuma suresi 4 ayeti anlamı - okunuşu
Peygamberlik, Allah’ın lutfudur; onu dilediğine verir. Gerçekten de Allah, pek büyük lutuf ve ihsân sahibidir.
Mokhtasar tefsiri
Burada haber verilen -Peygamber`in Araplara ve diğerlerine gönderilmesi- Allah`ın lütfudur ve Allah, onu dilediğine verir. Allah, çok lütuf sahibidir. O`nu, bu ümmete ve insanların tamamına peygamber olarak göndermesi de O`nun lütfundandır.
Ali Fikri Yavuz
İşte bu (peygamberlik), Allah’ın fazlıdır; onu dilediğine verir. Allah çok büyük ihsan sahibidir
İngilizce - Sahih International
That is the bounty of Allah, which He gives to whom He wills, and Allah is the possessor of great bounty.
Cuma suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
Bu, Allah'ın lütufudur, ihsanıdır, dilediğine verir onu ve Allah, pek büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
Bu, Allahın istədiyinə əta etdiyi mərhəmətdir (kərəmdir). Allah çox böyük mərhəmət (kərəm) sahibidir!
Kuran Araştırmaları Vakfı
Bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
Cuma suresi (Al-Jumuah) 4 ayeti arapça okunuşu
﴿ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ﴾
[ الجمعة: 4]
ذلك فضل الله يؤتيه من يشاء والله ذو الفضل العظيم
سورة: الجمعة - آية: ( 4 ) - جزء: ( 28 ) - صفحة: ( 553 )English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- Doğrusu sana pek çok nimet vermişizdir.
- Gözleri bizim öğüdümüze karşı kapalı olan ve öfkelerinden onu dinlemeye tahammül edemeyen kafirlere o gün
- Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu, artık kendi kendinin şahididir.
- Öyleyse çok büyük Rabbinin adını tesbih et.
- Göklerde ve yerde, her ikisi arasında ve toprağın altında bulunanlar O'nundur.
- Musa, asasını yere atar atmaz apaçık bir yılan (ejderha) oluverdi; elini çıkardı, bakanlar bembeyaz olduğunu
- Hamd de Alemlerin Rabbi Allah'adır.
- "Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim Allah'a aiddir. Müslimlerden
- Bunun üzerine, İblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.
- Bunların bir kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir.
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Cuma indirin:
Cuma Suresi mp3 : Cuma suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler