Kehf suresi 90. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلٰى قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْرًاۙ ﴾ [الكهف: 90]
ayet arapça & türkçe okunuşuHattâ iżâ beleġa matli’a-şşemsi vecedehâ tatlu’u ‘alâ kavmin lem nec’al lehum min dûnihâ sitrâ(n) [Kehf: 90]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
Sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca, güneşi, kendilerini elbise, bina gibi şeylerle örtmediğimiz bir millet üzerine doğuyor buldu. [Kehf: 90]
Kehf Suresi 90. ayet tefsiri
Zülkarneyn ( a.s. ), batıdan sonra doğuya sefer yaptı. Üzerlerine güneşin ilk doğduğu yerlere vardı. Zülkarneyn’in, arka arkaya ülkeler fethederek doğu tarafına ilerlediği, nihâyet medenî yaşayışın sona erdiği, ibtidâî, evsiz barksız bir halde yaşayan insanların bulunduğu en uzak doğu bölgelerine ulaştığı anlaşılıyor. Topraklarında kendilerini güneşin sıcağından koruyabilecek ağaç veya herhangi bir bitki örtüsü de bulunmuyordu. Buradaki insanlar, güneş vurunca mağaralara veya denize girerlerdi. Ancak güneşin şiddetli sıcağı geçince ihtiyaçlarını karşılamak üzere mağaralarından dışarı çıkarlar, geçimlerini temin için çalışırlardı. Zülkarneyn, onları da hak dîne davet etti.
Zülkarneyn ( a.s. ), yaptığı seferlerden birinde, ölüm endişesi ve nefs engelini aşmaya çalışan bir kavme uğradı. Oradaki insanların dünya serveti nâmına altın, gümüş gibi hiçbir şeyleri yoktu. Rızıklarını sebzeden te’mîn ederlerdi. Sebzelerini korumaya çok ihtimam gösterirlerdi. Ayrıca bu kavimde herkes, kendi mezarını kazar, her gün onu temizler ve ibâdetlerini burada yapardı. Zülkarneyn ( a.s. ), bunların hükümdarlarını çağırttı. Hükümdar:
“ –Ben kimseyi istemiyorum. Beni isteyen de yanıma gelir! ” dedi. Zülkarneyn bu söz üzerine hükümdarın yanına giderek:
“ –Ben seni davet ettim, niye gelmedin? ” diye sordu. Hükümdar:
“ –Sana bir ihtiyacım yok, olsa gelirdim ” cevâbını verdi. Bunun üzerine Zülkarneyn:
“ –Bu hâliniz nedir? Sizdeki bu hâli kimsede görmedim! ” deyince, Hükümdar:
“ –Evet biz, altın ve gümüşe kıymet vermiyoruz. Çünkü baktık ki bir kimsenin eline bunlardan bir miktar geçince, bu sefer daha fazlasını isteyerek huzûru bozuluyor... Onun için dünyalık peşinde değiliz ” dedi. Zülkarneyn ( a.s. ):
“ –Bu mezarlar nedir? Neden bunları kazıyor ve ibâdetlerinizi burada yapıyorsunuz? ” diye sordu. Hükümdar:
“ –Dünyalık peşinde koşmamak için bunu böyle yaptık. Mezarları görüp de oraya gireceğimizi hatırlayınca, her şeyden vazgeçeriz ” dedi. Hz. Zülkarneyn:
“ –Niçin sebzeden başka yiyeceğiniz yok? Hayvan yetiştirseniz; sütünden, etinden istifade etseniz olmaz mı? ” dedi. Hükümdar:
“ –Mîdelerimizin hayvanlara mezar olmasını istemiyoruz. Bitkilerle geçimimizi sağlıyoruz. Zâten boğazdan aşağı geçtikten sonra hiçbirinin tadını alamayız! ” diye cevap verdi.
Bu kıssayı dünyaya karşı zahid ve müstağni olma bakımından değerlendirmek ve o açıdan yaptığı telkini dikkate almak gerekir. Çünkü şer’î bakımdan Allah Teâlâ’nın helâl kıldığı hayvanların etinden yemenin hiçbir mahzuru yoktur. Burada bahsedilen, o kavmin kendisine mahsus bir tercihidir.
Zülkarneyn ( a.s. )’ın diğer bir ibretli kıssası da şöyledir:
Birisi Zülkarneyn ( a.s. )’a:
“ –Bana imanımı ve yakînimi kuvvetlendirecek bir şey öğret! ” dedi. O da:
“ Öfkelenip kimseye kızma! Zira şeytanın insana en çok musallat olup zarar vereceği an öfke ânıdır. Sakın acele etme! Acele ettiğin zaman, nasîbini zâyî edersin. Akraban olsun olmasın yakın uzak herkese karşı mülâyim ol! İnatçı, inkârcı ve zâlim olma! ” diye cevap verdi.
Zülkarneyn ( a.s. ) ölmeden önce şöyle vasiyet etmiştir:
“ –Beni yıkayın, kefenleyin! Sonra bir tabuta koyun! Yalnız kollarım dışarıya sarkık kalsın! Hizmetkârlarım arkamdan gelsin! Hazînelerimi de katırlara yükleyin! Halk, benim son derece ihtişamlı bir saltanat ve dünya mülküne rağmen eli boş gittiğimi, hizmetkârlarımın da, hazînelerimin de bu dünyada kalarak benimle beraber gelmediğini görsün! Bu yalancı ve fânî dünyaya aldanmasın!.. ”
Söyledikleri aynen yapıldı. Âlimler bu vasiyeti şöyle tefsîr etmişlerdir: “ Arkamdan gelen ordular ile doğu ve batıya hâkim oldum. Maiyyetimde birçok hizmetçi ve sayısız asker vardı. Hiçbiri emrimden dışarıya çıkmadı. Dünya, baştanbaşa benim idârem altında idi. Sayısız hazînelere sahip oldum. Fakat dünya nimetleri kalıcı değildir. İşte gördüğünüz gibi mezarıma eli boş gidiyorum! İşte dünya malı dünyada kaldı. Sizler âhirette faydalı olan işleri yapın!.. ” Nitekim Resûlullah ( s.a.s. ) de Zülkarneyn ( a.s. )’ın vasiyetiyle işaret ettiği hakîkati şöyle beyân buyurmuştur:
“ Ölüyü kabre kadar üç şey tâkip eder: Çoluk-çocuğu, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri kalır. Çoluk-çocuğu ve malı geri döner, ameli kendisiyle kalır. ” ( Buhârî, Rikak 42; Müslim, Zühd 5 )
Hz. Zülkarneyn üçüncü seferini yüksek dağlar arasında bulunan bir bölgeye yaptı:
Ömer Çelik Tefsiri
Kehf suresi 90 ayeti anlamı - okunuşu
Nihâyet güneşin üstüne ilk doğduğu yere varınca, onu öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, biz onlar için güneş ışınlarına karşı korunacakları hiçbir siper yapmamıştık.
Mokhtasar tefsiri
Sonra yeryüzünde ilerledi ve güneşin doğduğu yere ulaştığında güneşi, kendilerini koruyacak ev ve ağaçların gölgelerinin olmadığı bir kavmin üzerine doğarken buldu.
Ali Fikri Yavuz
Nihayet güneşin doğduğu yere (uzak şarka) vardığı zaman güneşi, öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki, onlara, güneşten kendilerini koruyacak bir siper (ev veya elbise gibi bir barınak) yapmamıştık
İngilizce - Sahih International
Until, when he came to the rising of the sun, he found it rising on a people for whom We had not made against it any shield.
Kehf suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
Da gidegide güneşin doğduğu yere vardı, orada öyle bir topluluk buldu ki onların güneşten başka hiçbir elbisesi yoktu, öyle bir topluluğa doğmadaydı güneş orada.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
Nəhayət, günəşin çıxdığı yerə çatdıqda onu bir qövm üzərində doğan gördü ki, onlardan ötrü ona (günəşə) qarşı heç bir sipər yaratmamışdıq. (Yalnız günəşin özü onlar üçün sipər idi).
Kuran Araştırmaları Vakfı
Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.
Kehf suresi (Al-Kahf) 90 ayeti arapça okunuşu
﴿حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَّمْ نَجْعَل لَّهُم مِّن دُونِهَا سِتْرًا﴾
[ الكهف: 90]
حتى إذا بلغ مطلع الشمس وجدها تطلع على قوم لم نجعل لهم من دونها سترا
سورة: الكهف - آية: ( 90 ) - جزء: ( 16 ) - صفحة: ( 303 )English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- Sana bir iyilik gelince onların fenasına gider; bir kötülük gelse, "Biz önceden ihtiyatlı davrandık" derler,
- Gündüz sinip geceleri gözüken gezegenlere and olsun;
- Ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, Rablerinin
- Ama insanlar din konusunda aralarında bölük bölük oldular. Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur.
- Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri
- Söyleyin; yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz?
- De ki: "Mülkün sahibi olan Allah'ım! Mülkü dilediğine verirsin; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar,
- Alevli ateşe yaslanacaktır.
- O gün başları kalkmış, gözleri kendilerine dönemeyecek şekilde sabit kalmış, gönülleri bomboş halde koşup duracaklardır.
- Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin, geçmişte olanlar artık geçmiştir çünkü bu bir fuhuş ve igrenç bir
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Kehf indirin:
Kehf Suresi mp3 : Kehf suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler