Ali İmran suresi 154. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَٓائِفَةً مِنْكُمْۙ وَطَٓائِفَةٌ قَدْ اَهَمَّتْهُمْ اَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِۜ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ مِنْ شَيْءٍۜ قُلْ اِنَّ الْاَمْرَ كُلَّهُ لِلّٰهِۜ يُخْفُونَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَۜ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْاَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هٰهُنَاۜ قُلْ لَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذ۪ينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ اِلٰى مَضَاجِعِهِمْۚ وَلِيَبْتَلِيَ اللّٰهُ مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴾ [آل عمران: 154]
ayet arapça & türkçe okunuşuŚumme enzele ‘aleykum min ba’di-lġammi emeneten nu’âsen yaġşâ tâ-ifeten minkum(s) vetâ-ifetun kad ehemmet-hum enfusuhum yazunnûne bi(A)llâhi ġayra-lhakki zanne-lcâhiliyye(ti)(s) yekûlûne hel lenâ mine-l-emri min şey/-(in)(k) kul inne-l-emra kullehu li(A)llâh(i)(k) yuḣfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lek(e)(s) yekûlûne lev kâne lenâ mine-l-emri şey-un mâkutilnâ hâhunâ(k) kul lev kuntum fî buyûtikum leberaze-lleżîne kutibe ‘aleyhimu-lkatlu ilâ medâci’ihim(s) veliyebteliya(A)llâhu mâ fî sudûrikum veliyumehhisa mâ fî kulûbikum(k) va(A)llâhu ‘alîmun biżâti-ssudûr(i) [Ali İmran: 154]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
Kederden sonra, bir takımınızı kendinden geçirecek şekilde size huzur ve emniyet indirdi; oysa bir takımınız da kendi derdlerine düşmüşlerdi. Haksız yere Allah hakkında, cahiliye devrinde olduğu gibi inanıyorlar. "Bu işte bizim bir fikrimiz var mı?" diyorlardı; De ki: "Buyruğun hepsi Allah'ındır". Sana açmadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu işte bizim fikrimiz alınsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: Evlerinizde olsaydınız, haklarında ölüm yazılı olan kimseler, yine de devrilecekleri yere varırlardı. Bu, Allah'ın içinizde olanı denemesi, kalblerinizde olanı arıtması içindir. Allah gönüllerde olanı bilir. [Ali İmran: 154]
Ali İmran Suresi 154. ayet tefsiri
Müşrikler savaş meydanında istedikleri gibi dolaşıyor, müslümanlar da Uhud eteklerindeki kayalıklara çekilmiş kendilerini korumaya çalışıyorlardı. Büyük bir korku ve üzüntü içindeydiler. Peygamber Efendimiz bir kısım ashâbıyla yanlarına doğru gelirken, onları dahî tanıyamamış ve hemen ok atmaya hazırlanmışlardı. Allah Resûlü ( s.a.s. ) yanlarına gelince biraz rahatladılar. O’nu sağ sâlim görünce bütün acılarını unuttular. ( Vâkıdî, el-Meğâzî, I, 294-295 ) Öğle namazını oturdukları yerde kıldıktan sonra şehîd olanlardan bahsetmeye ve onlar için yakınmaya başladılar. Şeytan onları üzmek için vesveseler veriyor, düşmanın kendilerine ve Medine’ye saldırması ihtimâliyle korkutuyordu. Kalkanlarının altında böylesine bitkin bir vaziyette beklerken Cenâb-ı Hak, samîmî mü’minlerin üzerine tatlı bir uyuklama indirdi.
Ebû Talha şöyle der:
“ Uhud günü yerimizdeyken bizi bir uyuklama sardı. Kılıcım elimden düşüyor, alıyorum tekrar düşüyor, tekrar alıyordum. ( Buhârî, Tefsir 3/11 ) Bir ara başımı kaldırıp baktım, mü’minlerden herkes uyukluyor, kalkanının altına doğru eğiliyordu. Diğer bir kısım insanlar, yani kendi canlarından başka bir şey düşünmeyen münafıklar ise, insanların en cesâretsizi, en korkağı ve Cenâb-ı Hakk’ın dînini yardımsız ve yüzüstü bırakmakta en önde gideni idiler. ” ( Tirmizî, Tefsir 3/3007-3008 )
Allah’a, Rasûlü’ne ve âhiret gününe îmanları tam olan ve dünyaya gereğinden fazla değer vermeyen mü’minler, tatlı tatlı uyuklayıp kılıçları ellerinden düşerken, kalplerinde şüphe taşıyan münafıkları uyku tutmuyor, kendi kendilerine konuşuyor, korku ve endişe içinde bekleşip duruyorlardı. Nefisleri küfür ve irtidat için vesveseler veriyor ve onları korkutuyordu. Muattib bin Kuşeyr:
“ – Savaşın nasıl yapılacağı hususunda bizim fikrimiz sorulsaydı, burada bu kadar kişi öldürülmezdi ” diyor, Zübeyr bin Avvâm ( r.a. ) da uyku ile uyanıklık arasında onun sözlerini işitiyordu. ( Vâkıdî, el-Meğâzî, I, 296; İbn Hişâm, es-Sîre, III, 68 )
Mü’minler, Allah Resûlü’nü ve İslâm’ın geleceğini düşünürken münafıklar, kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmüyor, savaşa da ganimet elde etmek ve fitne çıkarmak maksadıyla gelmiş bulunuyorlardı. Efendimiz’in peygamberliğinden ve verdiği sözlerden şüphe ediyor, Allah’ın ona yardım etmeyeceğini zannediyorlardı. Allah’ın sıfatları, Peygamber Efendimiz ve âhiret hakkında, İslâm inancına uymayacak yanlış düşüncelere dalmışlardı. Halbuki İslâm dini açık ve berrak bir şekilde ortaya konulduktan sonra, hâlâ câhiliyenin gerçekten uzak karanlık zanlarına tâbî olmak, ne büyük bir hamâkattir!
Allah’ın indirdiği bu hafif uyku, mü’minlerden korku ve yorgunluğu giderip sükûnet ve dinçlik verdi. Mûcizevî bir hâl yaşadıkları için, ilâhî yardımın kendileriyle birlikte olduğundan iyice emin oldular. Zira daha evvel Bedir savaşında da harpten önce böyle bir uyuklama inmiş, mü’minlere emniyet, sebât ve kuvvet bahşetmişti. ( bk. Enfâl 8/11 )
Münafıklar, idârede söz sahibi olamayışları sebebiyle serzenişte bulunarak Peygamber Efendimiz’in Uhud’a çıkmasını tenkîd etmiş, zaferden ümitlerini tamamen kesmiş ve hak peygamberin aslâ mağlup olmayacağı yönünde câhilî düşüncelere dalmışlardı. Cenâb-ı Hak onlara şöyle cevap verdi:
Hüküm ve idâre tamamen Allah’a âittir. O istediği her şeyi yapar. Bütün işler O’nun iradesine ve ezelî takdirine göre cereyân eder. Dilediğini gâlip getirir, dilediğini mağlûb eder, ancak işin nihâyetinde üstünlük O’nun dostlarına âittir. Allah, insanların bilemeyeceği çok gizli şeyleri dahî bildiğinden, fiillerinin hikmeti ilk anda anlaşılmayabilir. Dolayısıyla kötü gibi görünen şey iyi, iyi gibi görünen de kötü olabilir.
Diğer taraftan, peygamberlerin devamlı gâlip geleceği ve aslâ mağlup edilemeyeceği şeklindeki bir düşünce de yanlıştır. Böyle olsaydı bütün insanlar cebren îman ederdi. Bu da imtihan sırrına aykırı olurdu. Cenâb-ı Hak, gerçek mânada îman edenleri diğerlerinden ayırmak ve bazı kullarına şehitlik nasîb etmek için, galebe ve zafer günlerini insanlar arasında çevirip durduğunu beyân etmiştir. ( bk. Âl-i İmrân 3/140 )
Hudeybiye anlaşmasından sonraki günlerde Herakliyüs, Ebû Süfyan’a:
“ –Hz. Muhammed ile savaşlarınızın netîcesi nasıldır? ” diye sormuştu. O:
“ –Harp tâlihi aramızda nöbet iledir. Bazan o bize zarar verir, bazan de biz ona zarar veririz ” deyince, Herakliyüs:
“ –Peygamberler de böyledir, imtihan edilirler, ancak sonunda gâlibiyet onların olur! ” demiştir. ( Buhârî, Tefsir 3/4; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 262 )
Münafıkların, “ Bize kalsaydı savaş için Uhud’a gelmezdik, bu kadar insan öldürülmezdi! ” şeklindeki sözleri de mânasızdır. Allah bir şeyi takdir ettiyse, o bir sebeple muhakkak gerçekleşir. Uhud’da ölmesi takdir edilenler, savaş olmasaydı bile herhangi bir vesileyle buraya gelip ruhlarını teslim ederlerdi. Onun için kaderden kaçış yoktur. Resûlullah ( s.a.s. ):
“ Allah Teâlâ bir kimsenin herhangi bir yerde ölmesini istediğinde, o kimse için o yerde bir ihtiyaç zuhur ettirir ” buyurmuştur. ( Tirmizî, Kader 11/2146, 2147; Hâkim, el-Müstedrek, I, 102/127 ). Nitekim şu rivayet meşhurdur:
Ölüm Meleği bir gün, Hz. Süleyman’ın yanına uğramıştı. Meclisinde bulunan bir kişiye dikkatle baktı. O zât bir ara Hz. Süleyman’a:
“ –Bu kim? ” diye sordu. Süleyman ( a.s. ) da, Ölüm Meleği olduğunu söyledi. Adam:
“ –Sanki benim canımı almak istiyormuş gibi bakıyordu, rüzgâra emretsen de beni götürüp Hind diyârına bıraksa! ” diye ricâda bulundu. Süleyman ( a.s. ) adamın isteğini yerine getirdi. Daha sonra Ölüm Meleği, Hz. Süleyman’a:
“ –Ona dikkatlice bakmam taaccübüm sebebiyle idi. Çünkü onun canını Hindistan’da almam emredilmişti ve o hâlâ senin yanındaydı ” dedi. ( Ebussuûd, VII, 78, Lokmân 31/34 )
Lâkin bu durum tedbir almaya da mânî değildir. İnsan üzerine düşen her şeyi yapacak, neticeyi Allah’a havâle edecektir. Aksi takdirde ihmâlkârlığı sebebiyle mes’ûl tutulur.
Allah Teâlâ, Uhud savaşı gibi bir takım musîbet ve kederleri, mü’minleri imtihan etmek için verir, yoksa bu, onları ihmâl edip yardımsız bıraktığından değildir. Sabır ve sebat ettikleri takdirde bunu günahlarına keffâret kılar, derecelerini artırır, îmanlarını kuvvetlendirir ve kalplerindeki yanlış duyguları temizler. Şeytanın verdiği vesvese ve şüpheleri giderir. müslümanlara hatâlarını gösterip nasıl olmaları gerektiğini öğreterek kemâle ermelerini sağlar. Mü’minle münâfığı ayırıp ortaya çıkarır. İşte Cenâb-ı Hak, bütün bunları sırf kullarının iyiliği için yapar. Yoksa O, gizli açık her şeyi bilmektedir. O’ndan herhangi bir duygu veya düşünceyi gizlemek aslâ mümkün değildir.
Meselenin takdir boyutu anlatıldıktan sonra şimdi de söz, mağlûbiyetin dışa yansıyan sebeplerine getirilmektedir:
Ömer Çelik Tefsiri
Ali İmran suresi 154 ayeti anlamı - okunuşu
Sonra Allah, bu kederin ardından size bir güven duygusu indirdi: tatlı bir uyuklama hâli ki içinizden en samimi olanları bürüyordu. Bu arada bir kısmı da canlarının derdine düşmüş, Allah hakkında câhiliyeye ait gerçek dışı zanlar besliyor ve: “Savaşa çıkma husûsunda bizim fikrimizi mi sordular?” diyorlardı. Sen de onlara: “Bütün karar ve yetki tamâmen Allah’a âittir” de. Onlar, aslında sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyor ve kendi aralarında: “Bizim fikrimiz sorulsa ve tercih hakkımız olsaydı, burada böyle öldürülmezdik” diyorlardı. Onlara de ki: “Siz evlerinizde bile bulunsaydınız, haklarında ölüm takdir edilmiş olanlar, düşüp ölecekleri yerlere bir sebeple mutlaka çıkıp gideceklerdi.” Allah bunları, kalplerinizdeki samimiyeti denemek, gönüllerinizi şeytanın vesvesesinden temizlemek için yapmıştır. Allah sînelerde saklanan en gizli duyguları dahi bilir.
Mokhtasar tefsiri
Sonra (Allah) bu darlık ve kederin ardından güven ve sükûnet indirdi. Sizden bir grubu -onlar Allah`ın vaadine güvenenlerdir- kalplerindeki güven ve sükûnetten dolayı uyuklama bürüdü. Bir diğer topluluk güven ve uyuklamaya nail olamadı. Onlar yalnızca kendi selametlerini önemseyen münafıklardan başkası değildi. Onlar endişe ve korku içindeydi. Allah`ın kadrini hakkıyla bilemeyen cahiliye ehlinin zannı gibi Allah hakkında suizanda bulunarak Allah`ın resulüne yardım etmeyeceği ve kullarını desteklemeyeceği zannına kapıldılar. Allah hakkındaki cehaletlerinden dolayı o münafıklar şöyle dedi: "Savaşa çıkmak için bir görüş bildirmedik, eğer bize kalsaydı savaşmak için çıkmazdık." -Ey Peygamber!- Cevap olarak onlara de ki: “Bütün iş, Allah’ındır. O dilediğini takdir eder, dilediği gibi hükmeder ve O sizin çıkmanızı da takdir edendir." Münafıklar suizanlarını ve şüphelerini içlerinde gizliyor, sana belli etmiyor ve şöyle diyorlardı: "Eğer (savaşa) çıkma konusunda bizim bir görüşümüz olsaydı burada öldürülmezdik." -Ey Peygamber!- Onlara cevap olarak de ki: Eğer savaş meydanından ve ölümden uzak evlerinizde olsaydınız Allah`ın ölümünü yazdığı kişi öldürüleceği yere doğru çıkıp gidecekti. Allah, bunu göğüslerinizdeki niyet ve kastı denemek, kalplerinizdeki iman ve nifakı ayırt etmek için yaptı. Allah, kullarının göğüslerinde olanı hakkıyla bilendir. Kalplerdeki hiçbir şey O`na gizli kalmaz.
Ali Fikri Yavuz
Sonra o kederin arkasından üzerinize Allah bir emniyet, bir uyku indirdi. Öyle ki, içinizden bir zümreyi (öz müminleri o uyku) sarıyordu. (münafıklardan ibaret) bir zümreyi de, nefisleri, can kaygısına düşürmüş, gözleri uyku tutmaz olmuştu; Allah’a karşı cahiliyyet zannı gibi haksız bir zan besliyor ve; “- Bu zafer işinden bize ne?” diyorlardı. (Rasûlüm), de ki: “- Bütün iş Allah’ındır.” Onlar, nefislerinde, sana açamadıkları bir şey gizliyorlar: “- İş elimizde olsa, zorla savaşa çıkarılmasaydık burada öldürülmezdik” diyorlardı. (Rasûlüm) de ki: “- Evinizde de olsaydınız, üzerlerine ölüm yazılmış (takdir edilmiş) bulunanları yine dışarı çıkacak, düşüp kaldıkları yerleri çaresiz boylayacaklardı.” Allah, Uhud savaşındaki bu olayları, kalblerinizde olan ihlâs ve nifakı meydana çıkarmak ve yüreklerinizdeki niyyetleri pâk ve öz yapmak için başınıza getirdi. Allah kalplerde olanı pek iyi bilir
İngilizce - Sahih International
Then after distress, He sent down upon you security [in the form of] drowsiness, overcoming a faction of you, while another faction worried about themselves, thinking of Allah other than the truth - the thought of ignorance, saying, "Is there anything for us [to have done] in this matter?" Say, "Indeed, the matter belongs completely to Allah." They conceal within themselves what they will not reveal to you. They say, "If there was anything we could have done in the matter, some of us would not have been killed right here." Say, "Even if you had been inside your houses, those decreed to be killed would have come out to their death beds." [It was] so that Allah might test what is in your breasts and purify what is in your hearts. And Allah is Knowing of that within the breasts.
Ali İmran suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
Bu gamdan sonra size emniyetle bir uyku verdi ki içinizden bir bölüğü sarıp kapladı. Bir bölükse can kaygısına düşmüştü. Allah hakkında, Müslümanlıktan önceki bilgisizlik çağında olduğu gibi haksız zanlara kapıldılar. Diyorlar ki: Bu işte nemiz var bizim? De ki: Bütün işler Allah'ındır. Onlar, sana açıklamadıklarını yüreklerinde gizliyorlar ve bu işte payımız olsaydı burada öldürülmezdik diyorlar. De ki: Evlerinizde de olsanız, öldürmeleri yazılanlar, gene çıkarlar, öldürülüp yatacakları yerlere giderlerdi ve Allah, gönüllerinizde olanları yoklamak, yüreklerinizdekini artırmak için yaptı bunu ve Allah, yüreklerinizde ne varsa hepsini bilir.
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
Bu qəm qüssədən sonra Allah sizə rahatlıq üçün xəfif bir uyğu göndərdi. O sizin bir qisminizi bürüdü. O biri qisminiz isə ancaq öz canlarının harayına qalaraq: “Bu işdə bizim üçün bir şey (xeyir) varmı?” – deyə Allaha qarşı haqsız yerə, cahiliyyətə xas olan düşüncələrə qapıldılar. (Ya Rəsulum!) Onlara de: “Əlbəttə, bütün işlər Allaha məxsusdur (Allahın əlindədir)”. Onlar (münafiqlər) sənə açıb bildirmədikləri şeyləri öz ürəklərində gizlədərək: “Əgər bu işdə bizim üçün bir şey (bir qələbə) olsaydı, elə buradaca öldürülməzdik”, - deyirlər. (Ya Rəsulum!) De: “Əgər siz evlərinizdə olsaydınız belə, alınlarına ölüm yazılmış kəslər yenə çıxıb əbədi yatacaqları (öləcəkləri) yerlərə gedərdilər ki, Allah (bununla) sizin ürəklərinizdə olanları (səmimiyyət və ikiüzlülüyü) yoxlayıb aşkara çıxartsın və qəlblərinizdə olanları (niyyətlərinizi) təmizləsin. Allah ürəklərdə olanları biləndir!”
Kuran Araştırmaları Vakfı
Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir.
Ali İmran suresi (Al Imran) 154 ayeti arapça okunuşu
﴿ثُمَّ أَنزَلَ عَلَيْكُم مِّن بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُّعَاسًا يَغْشَىٰ طَائِفَةً مِّنكُمْ ۖ وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ ۖ يَقُولُونَ هَل لَّنَا مِنَ الْأَمْرِ مِن شَيْءٍ ۗ قُلْ إِنَّ الْأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ ۗ يُخْفُونَ فِي أَنفُسِهِم مَّا لَا يُبْدُونَ لَكَ ۖ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ مَّا قُتِلْنَا هَاهُنَا ۗ قُل لَّوْ كُنتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَىٰ مَضَاجِعِهِمْ ۖ وَلِيَبْتَلِيَ اللَّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ﴾
[ آل عمران: 154]
ثم أنـزل عليكم من بعد الغم أمنة نعاسا يغشى طائفة منكم وطائفة قد أهمتهم أنفسهم يظنون بالله غير الحق ظن الجاهلية يقولون هل لنا من الأمر من شيء قل إن الأمر كله لله يخفون في أنفسهم ما لا يبدون لك يقولون لو كان لنا من الأمر شيء ما قتلنا هاهنا قل لو كنتم في بيوتكم لبرز الذين كتب عليهم القتل إلى مضاجعهم وليبتلي الله ما في صدوركم وليمحص ما في قلوبكم والله عليم بذات الصدور
سورة: آل عمران - آية: ( 154 ) - جزء: ( 4 ) - صفحة: ( 70 )English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- Eğer gerçek onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulananlar bozulup giderdi. Onlara, kendilerine öğüt
- Cehenneme sokulur.
- Onları bir süreye kadar sapıklıklarıyla başbaşa bırak.
- Rabbinin hükmüne kadar sabret; onların günah işleyen ve inkarcı olanlarına uyma.
- Önceden, süt annelerin memesini kabul etmemesini sağladık. Musa'nın ablası: "Size, sizin adınıza ona bakacak, iyi
- İşte bildirilen rızık ve meyveler onlaradır. Nimet cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde kendilerine ikram olunur.
- Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da, hemen tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almıştır. Allah işte
- Rabbine inanmış ve yararlı iş yaparak gelenlere, işte onlara, en üstün dereceler, içlerinden ırmaklar akan,
- Dikkat edin; can boğaza gelip köprücük kemiklerine dayandığı zaman: "Çare bulan yok mudur?" denir.
- Allah şüphesiz, göklerin ve yerin gaybını bilir. Doğrusu O kalplerde olanı bilendir.
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Ali İmran indirin:
Ali İmran Suresi mp3 : Ali İmran suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler