Ankebut suresi 2. ayeti okunuşu , Ayet kelimesinin türkçe karşılığı.
﴿اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ ﴾ [العنكبوت: 2]
ayet arapça & türkçe okunuşuEhasibe-nnâsu en yutrakû en yekûlû âmennâ vehum lâ yuftenûn(e) [Ankebut: 2]
Meal Kur'an-ı Kerim - Diyanet
And olsun, biz kendilerinden öncekileri de denemişken, insanlar, "İnandık" deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah elbette doğruları ortaya koyacak ve elbette yalancıları da ortaya çıkaracaktır. [Ankebut: 2]
Ankebut Suresi 2. ayet tefsiri
İmanı “ dille ikrâr, kalple tasdîk ve azalarla amel ” diye tarif edersek, dille “ iman ettim ” sözü, sadece kalpte yerleşen imanın varlığını haber veren ve kişinin mü’min olduğunu beyân eden bir ifadeden öteye geçmez. Demek ki iman, sırf dille söylenen bir sözden ibâret değil, kişiye bir takım sorumluluklar yükleyen; ateşin yakması, suyun ıslatması, elektriğin çarpması gibi ciddi bir takım tezâhürleri olan bir hakîkattir. Kendine has mesuliyetleri ve ağırlıkları bulunan, sabretmeyi ve katlanmayı gerektiren bir emanettir. Bu sebeple Cenâb-ı Hak insanları “ inandık ” sözleriyle kendi hallerine bırakmayacak, o imanın gerçek olup olmadığını ortaya çıkarmak için insanları bir takım musibet ve belalarla imtihan edecektir. Aslında الفتنة ( fitne ) kelimesi, lügatte, “ altının ateşte eritilerek saflaştırılması ” mânasına gelir. Buna göre ateşin altını eriterek, karışımında bulunan diğer değersiz madenleri ayrıştırıp onu saf altın haline getirmesi gibi, gelen musibetler de kalpleri temizleyecek, ruhları arındırıp imanı kemâle erdirecektir. Çünkü belâ, musîbet ve mihnetler:
Nefisleri tembellik ve uyuşukluktan kurtarıp, en güzel şekilde amel etmeye yönlendirir.
Kalpleri, tevhidi gösteren delilleri kavramak suretiyle doğru düşünce ve gerçek ilme ulaştırır.
Ruhları mâsivâ muhabbetinden arındırarak, sebeplere takılmaktan kurtarır; gönlü yaratıklar yerine Yaratan’a bağlar.
Sırları temizleyerek Hakk’ın tecellilerini görecek hâle getirir.
Bu âyet-i kerîme indiği sıralarda Mekke’de hüküm süren şartlar çok ağırdı. İslâm’ı kabul eden herkes zulüm, hakaret ve işkence hedefi oluyordu. Eğer İslâm’ı kabul eden kimse fakir veya köle ise dövülüyor ve dayanılmaz işkencelere maruz bırakılıyor; eğer ticâret erbâbı ise ekonomik kısıtlamalara hedef oluyor ve neredeyse aç kalıyordu. Bu durum Mekke’de bir korku ve tedirginlik havası estiriyordu. Bu sebeple kalpleriyle peygamberin gerçek olduğunu kabul eden birçok kişi açıktan ona iman etmeye korkuyorlardı. İman eden bazıları da sonraları cesaretlerini yitiriyor ve çok ağır işkencelerle karşılaştıklarında kâfirlere boyun eğip taviz veriyorlardı.
İşkenceye mâruz kalan sahâbe-i kirâmdan biri olan Habbâb b. Eret’in şu rivayeti işin gerçek yüzünü tam olarak ortaya koymaktadır:
Bir gün Allah Resûlü, Kâbe’nin gölgesinde iken, yanına varıp kendisine müşriklerden gördüğümüz işkenceleri şikâyet tarzında anlattık. Ardından da bu işkencelerden kurtulmamız için Allah’tan yardım dilemesini taleb ettik. O da bize şöyle buyurdu:
“ Sizden önceki nesiller arasında, yakalanıp bir çukura konan, sonra testere ile baştan aşağı ikiye bölünen ve demir taraklarla etleri tırmıklanan, fakat yine de dîninden dönmeyen mü’minler olmuştur. Allah’a yemin olsun ki, O, bu dîni tamamlayacak, hâkim kılacaktır. O derecede ki, bir kişi, Allah’tan ve koyunlarına kurt saldırmasından başka bir korku duymaksızın, San’a’dan Hadramut’a kadar emniyet içinde gidip gelebilecektir. Ne var ki siz sabırsızlanıyorsunuz!.. ” ( Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 29; Ebû Dâvûd, Cihâd 97/2649 )
Bu mânada mü’minleri ikaz eden, imanın bedelini ödeyip cennete girebilmek için bir kısım zorluklara katlanmanın gerekli olduğunu bildiren bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“ Yoksa ey mü’minler! Sizden önceki mü’minlerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden, onların yaşadıkları sıkıntıları çekmeden cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlara öyle ezici fakirlikler, öyle kımıldatmayan sıkıntılar dokundu ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda peygamber ve yanındaki mü’minler: «Allah’ın yardımı ne zaman?» diyecek hale geldiler. Şunu bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır. ” ( Bakara 2/214 )
Müslümanların çok zorluk çektikleri ve âdeta top yekün bir yok oluşla yüz yüze kaldıkları Uhud savaşı sonrası inen şu âyet de dikkat çekicidir:
“ Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri ve dâvası uğrunda sabredip direnenleri ortaya çıkarmadan kolayca cennete girivereceğinizi mi sandınız? ” ( Âl-i İmrân 3/142 )
Allah Teâlâ’nın mü’minleri imtihana tâbi tutması ümmet-i Muhammed’e özgü bir durum değildir:
Ömer Çelik Tefsiri
Ankebut suresi 2 ayeti anlamı - okunuşu
İnsanlar, hiç imtihana tâbi tutulmadan, sadece “İnandık!” demekle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
Mokhtasar tefsiri
İnsanlar “Allah`a iman ettik." diyerek gerçek bir Mümin olduklarını ortaya çıkaran bir imtihana uğramadan bırakılacaklarını mı sandılar? Asla bu iş onların zannettiği gibi değildir.
Ali Fikri Yavuz
(Müşrikler tarafından eziyet edilen) o insanlar sandılar mı ki, “iman ettik.” demeleriyle bırakılacaklar da imtihana çekilmiyecekler
İngilizce - Sahih International
Do the people think that they will be left to say, "We believe" and they will not be tried?
Ankebut suresi okuAbdulbaki Gölpınarlı meali
İnsanlar, sanırlar mı ki inandık derler de öylece bırakılıverirler ve sınanmaz onlar?
Azerice Bunyadov Memmedeliyev
İnsanlar (mö’minlər) yalnız: “İman gətirdik!” – demələrilə onlardan əl çəkilib imtahan olunmayacaqlarınımı sanırlar? (Xeyr, iman gətirmək şəhadət kəlməsini təkcə dillə demək deyildir. Biz onları yeri gəldikcə malları, övladları və canları ilə sınayacağıq ki, hansının həqiqi, hansının yalançı mö’min olduğunu ayırd edib bilək!)
Kuran Araştırmaları Vakfı
İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
Ankebut suresi (Al-Ankabut) 2 ayeti arapça okunuşu
﴿أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ﴾
[ العنكبوت: 2]
أحسب الناس أن يتركوا أن يقولوا آمنا وهم لا يفتنون
سورة: العنكبوت - آية: ( 2 ) - جزء: ( 20 ) - صفحة: ( 396 )English | Türkçe | Indonesia |
Русский | Français | فارسی |
تفسير | انجليزي | اعراب |
Türkçe Kur'an-ı Kerim ayetler
- De ki: "Ey Kitap ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, O'na bir şeyi eş koşmamak, Allah'ı
- "Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam, çünkü ben,
- Sonunda, karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir dişi (kraliçe) karınca: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman'ın ordusu
- Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız,
- Musa: "Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum; artık bizimle bu yoldan çıkmış milletin
- Ey inananlar! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ı anmaya koşun; alım satımı bırakın;
- Az bir geçim ama ardından can yakıcı bir azap onlaradır.
- Ey inananlar! Allah'a ve Peygamberine itaat edin, Kuran'ı dinleyip dururken yüz çevirmeyin, dinlemedikleri halde "dinledik"
- İnanmışlara de ki: Allah'ın bir milleti yaptıklarına karşılık cezalandıracağı günlerin geleceğini ummayanları şimdilik bağışlasınlar.
- Hayır; Allah'ın kendisine buyurduğunu hala yerine getirmemiştir.
türkçe Kuran sureleri :
En ünlü Kur'an okuyucularının sesiyle surah Ankebut indirin:
Ankebut Suresi mp3 : Ankebut suresini dinlemek ve indirmek için okuyucuyu seçin Yüksek kalitede tamamlayın
Ahmed Al Ajmy
Bandar Balila
Khalid Al Jalil
Saad Al Ghamdi
Saud Al Shuraim
Abdul Basit
Abdul Rashid Sufi
Abdullah Basfar
Abdullah Al Juhani
Fares Abbad
Maher Al Muaiqly
Al Minshawi
Al Hosary
Mishari Al-afasi
Yasser Al Dosari
Bizim için dua et, teşekkürler