Surah Al-Mursalat with Turkish

  1. Surah mp3
  2. More
  3. Turkish
The Holy Quran | Quran translation | Language Turkish | Surah Mursalat | المرسلات - Ayat Count 50 - The number of the surah in moshaf: 77 - The meaning of the surah in English: Those Sent Forth.

وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا(1)

 Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا(2)

 Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا(3)

 Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًا(4)

 Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا(5)

 Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

عُذْرًا أَوْ نُذْرًا(6)

 Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ(7)

 Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah'ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak için vahiy getiren meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyamet şüphesiz kopacaktır.

فَإِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْ(8)

 Yıldızların ışığı giderildiği zaman,

وَإِذَا السَّمَاءُ فُرِجَتْ(9)

 Gök yarıldığı zaman,

وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ(10)

 Dağlar pamuk gibi atıldığı zaman,

وَإِذَا الرُّسُلُ أُقِّتَتْ(11)

 Peygamberlere ümmetleri hakkında şahidlik vakitleri bildirildiği zaman;

لِأَيِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ(12)

 Bu, hangi güne bırakılmıştı?

لِيَوْمِ الْفَصْلِ(13)

 Hüküm gününe bırakılmıştı.

وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ(14)

 Hüküm gününün ne olduğunu sen nerden bilirsin?

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ(15)

 O gün yalanlamış olanların vay haline!

أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ(16)

 Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız.

ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ(17)

 Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız.

كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ(18)

 Suçlulara böyle yaparız.

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ(19)

 O gün, yalanlamış olanların vay haline!.

أَلَمْ نَخْلُقكُّم مِّن مَّاءٍ مَّهِينٍ(20)

 Sizi bayağı bir sudan yaratıp onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirmedik mi?

فَجَعَلْنَاهُ فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ(21)

 Sizi bayağı bir sudan yaratıp onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirmedik mi?

إِلَىٰ قَدَرٍ مَّعْلُومٍ(22)

 Sizi bayağı bir sudan yaratıp onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirmedik mi?

فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ(23)

 Buna gücümüz yeter; Biz ne güzel güç yetireniz!

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ(24)

 O gün yalanlamış olanların vay haline!

أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ كِفَاتًا(25)

 Biz yeryüzünü, dirilerin ve ölülerin toplantı yeri yapmadık mı?

أَحْيَاءً وَأَمْوَاتًا(26)

 Biz yeryüzünü, dirilerin ve ölülerin toplantı yeri yapmadık mı?

وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُم مَّاءً فُرَاتًا(27)

 Orada yüksek yüksek sabit dağlar var edip size tatlı sular içirmedik mi?

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ(28)

 Yalanlamış olanların vay o gün haline!

انطَلِقُوا إِلَىٰ مَا كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ(29)

 İnkarcılara o gün şöyle denir: "yalanlayıp durduğunuz şeye gidin;"

انطَلِقُوا إِلَىٰ ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍ(30)

 "gölge yapmayan ve ateşten de korumayan cehennem dumanının üç kollu gölgesine gidin."

لَّا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ(31)

 "gölge yapmayan ve ateşten de korumayan cehennem dumanının üç kollu gölgesine gidin."

إِنَّهَا تَرْمِي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِ(32)

 O gölgenin saçtığı her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir, konak gibi de büyüktür.

كَأَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ(33)

 O gölgenin saçtığı her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir, konak gibi de büyüktür.

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ(34)

 Yalanlamış olanların o gün vay haline!

هَٰذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ(35)

 Bu, onların konuşamayacakları gündür.

وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ(36)

 Onlara izin de verilmez ki özür beyan etsinler.

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ(37)

 Yalanlamış olanların o gün vay haline!

هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ ۖ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ(38)

 "Bu, sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür."

فَإِن كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ(39)

 "Eğer bir düzeniniz varsa Bana kurun."

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ(40)

 Yalanlamış olanların o gün vay haline!.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ(41)

 Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar, elbette gölgeliklerde ve pınar başlarındadırlar.

وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ(42)

 Canlarının istediği meyveler arasındadırlar.

كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ(43)

 Onlara denir ki: "İşlediklerinize karşılık afiyetle yiyiniz, içiniz."

إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ(44)

 Biz, iyi davrananlara işte böyle karşılık veririz.

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ(45)

 O gün yalanlamış olanların vay haline

كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُم مُّجْرِمُونَ(46)

 Yiyiniz, biraz zevkleniniz bakalım, doğrusu sizler suçlularsınız.

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ(47)

 O gün yalanlamış olanların vay haline!

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ(48)

 Onlara "Rüku edin" denildiğinde rükua varmazlar.

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ(49)

 O gün yalanlamış olanların vay haline!

فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ(50)

 Kuran'dan başka hangi söze inanacaklar?


More surahs in Turkish:


Al-Baqarah Al-'Imran An-Nisa'
Al-Ma'idah Yusuf Ibrahim
Al-Hijr Al-Kahf Maryam
Al-Hajj Al-Qasas Al-'Ankabut
As-Sajdah Ya Sin Ad-Dukhan
Al-Fath Al-Hujurat Qaf
An-Najm Ar-Rahman Al-Waqi'ah
Al-Hashr Al-Mulk Al-Haqqah
Al-Inshiqaq Al-A'la Al-Ghashiyah

Download surah Al-Mursalat with the voice of the most famous Quran reciters :

surah Al-Mursalat mp3 : choose the reciter to listen and download the chapter Al-Mursalat Complete with high quality
surah Al-Mursalat Ahmed El Agamy
Ahmed Al Ajmy
surah Al-Mursalat Bandar Balila
Bandar Balila
surah Al-Mursalat Khalid Al Jalil
Khalid Al Jalil
surah Al-Mursalat Saad Al Ghamdi
Saad Al Ghamdi
surah Al-Mursalat Saud Al Shuraim
Saud Al Shuraim
surah Al-Mursalat Abdul Basit Abdul Samad
Abdul Basit
surah Al-Mursalat Abdul Rashid Sufi
Abdul Rashid Sufi
surah Al-Mursalat Abdullah Basfar
Abdullah Basfar
surah Al-Mursalat Abdullah Awwad Al Juhani
Abdullah Al Juhani
surah Al-Mursalat Fares Abbad
Fares Abbad
surah Al-Mursalat Maher Al Muaiqly
Maher Al Muaiqly
surah Al-Mursalat Muhammad Siddiq Al Minshawi
Al Minshawi
surah Al-Mursalat Al Hosary
Al Hosary
surah Al-Mursalat Al-afasi
Mishari Al-afasi
surah Al-Mursalat Yasser Al Dosari
Yasser Al Dosari


Wednesday, May 8, 2024

لا تنسنا من دعوة صالحة بظهر الغيب